Bu ara sosyal medya akışları, haber metinleri, internette karşılaştığımız hemen her türden içerik neredeyse mükemmel bir hale bürünmeye başladı. Diğer yandan üretken yapay zekanın yaygınlaşmasıyla robotlar tarafından üretilen alışılmadık, hatta çoğu zaman sıra dışı bir mükemmellikle donatılmış bu içerikler insanın içinde adını koyamadığı bir sıkıntıya neden oluyor. Bakarken veya okurken içinde insana özgü bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsunuz, yapay zeka tarafından üretildiğini fark ettiğiniz her şeye biraz daha tedirgin bir gözle bakmaya başlıyorsunuz. Tekinsiz vadi sendromuna hoş geldiniz.
Üretken yapay zeka sayesinde içerik üretiminin katlanarak arttığı bir çağın ortasına düştük. Ancak çoğu zaman bu içerikler iyi yazılmış ve ilgi çekici nitelikte olsa da, insanın içinde hafif bir huzursuzluk beliriyor. İnsana özgülüğün ve yapaylığın sınırlarını belirleyen ince çizginin üzerinde, tekinsiz bir vadinin kenarında her an düşecekmiş gibi bir his kaplıyor.
Peki bu his nereden kaynaklanıyor?
Hani neredeyse insan gibi görünen, ama tam olarak da insan gibi olmayan bir robot gördüğünüzde yaşadığınız o garip his var ya? İşte buna “Tekinsiz Vadi” (Uncanny Valley) deniyor.
Japon robot bilimci Masahiro Mori tarafından 1970 yılında ortaya atılan tekinsiz vadi teorisi çok ilginç bir olgu. Eğer bir robot insana özgü niteliklere sahipse, ama insan görünümünden yeterince uzaksa bunu sorun etmeden kabulleniyoruz (Wall-E örneğindeki gibi). Eğer bir robot insana ayırt edilemeyecek kadar benziyorsa onu da sorun etmiyoruz (Alien serisindeki androidler gibi).
Ama bir robot insana özgü nitelikleri taklit etmeye çalışıyor, insana olabildiğince benzemeye çalışıyor ama tam olarak benzeyemiyorsa insanda bir tekinsizlik, bir rahatsızlık hissi uyandırıyor. Dünyayı gezen, arada ülkemize de uğrayan Sophia mesela bunun en güzel örneklerinden. İnsanda gerçek bir ucube hissi yaratan bu robotun nasıl olup da bu kadar ilgi çektiğini başından beri anlayabilmiş değilim.
Huzursuzluğun Kaynağı Ne?
Bu etki bilinçaltımızda söz konusu anomaliyi hastalık ya da ölümle bağdaştırdığımız için mi oluyor, yoksa beynimiz bir şeyin robot mu insan mı olduğunu ayırt edemediğinde mi devreye giriyor, hâlâ bir tartışma konusu.
Bu konuda farklı teoriler var. Atalarımızın hayatta kalmak için hastalık ya da tehlikelerden kaçınması gerekiyordu. Bu yüzden insan gibi görünen ama tam değilmiş gibi duran robotlar, içgüdüsel olarak beynimizde tehlike sinyalleri uyandırıyor olabilir. Estetik kaygılarımızı tetikliyor olabilir. Daha önce şu adreste bu konunun detaylarına ucundan dokunan çok güzel bir makale yayınlamıştık.
Ama bu hissin ortaya çıkması için mutlaka bir görsel uyarıya ihtiyaç yok. ChatGPT gibi sohbet temelli uygulamalar da insana özgü duygusal tepkiler vermeye çalıştıklarında veya insan gibi içerik üretmeye yeltendiklerinde çıktılarıyla iç huzursuzluğuna sebep olabiliyorlar. Hele bu çıktıların yanına insana benzemeye çalışan, ama tam da benzemeyen bir avatar koyarsanız huzursuzluk iyice ayyuka çıkıyor.
Son dönemde yapılan bazı çalışmalar, yapay zekanın bizi rahatsız etmesinin, mantık ve duygusallık gibi insana özgü yeteneklerin benzersizliğine dair inançlarımızı sorgulamamızdan kaynaklandığını öne sürüyor. Beyin görüntüleme çalışmaları, bu iki tür etkileşimin – otomatik, duyusal tepkiler ile düşünme ve değerlendirme gerektiren etkileşimler – beynin farklı bölümlerini kullandığını, robotlarla sosyal etkileşimlerde analitik kısımları daha fazla devreye soktuğumuzu gösteriyor. Belki de diğer kısmın eksik kalması bu duruma neden oluyor olabilir.
Çözüm İnsana Daha da mı Yaklaşmak?
Mitsumori’nin tekinsiz vadiden kaçınmak için basit bir çözümü vardı: İnsana benzer robotlar yapmaktan kaçının. Ancak günümüzün robotik uzmanları bu çözümle yetinmiyor. Hem insanlarla ilgili temel soruları sormak hem de robotların insan hayatına sorunsuz bir şekilde entegre olabilmesi için robotların daha insansı görünmesini ve hareket etmesini sağlamaya çalışıyorlar.
Yapay zekâ, içerik üretiminde devrim yaratsa da insan dokunuşunun eksikliği, bu içeriklerin bazen “tekinsiz” gelmesine neden oluyor. Bu nedenle, teknolojiyi geliştirenlerin, yapay zekânın ürettiği içeriklerde samimiyet ve insan benzerliğini artırmaya odaklanmaları gerekiyor.
Sonuçta teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, insan ifadelerinin gücü başka hiçbir şeyle kıyaslanacak gibi değil. En azından şimdilik