Gelişmeye devam eden ağ teknolojisi, basit bağlantının çok ötesine geçiyor. Geleceğin 6G standartlarının yeteneklerini tasarlayan araştırmacılar çığır açan önemli bir gelişmenin altına imza attılar: çevremizdeki fiziki dünyanın farkında olan sezgileri güçlü ağlar.
Yazar: Nokia Avrupa Kıdemli Başkan Yardımcısı Dr. Rolf Werner
Ancak algılama kavramı yeni bir şey değil. Aslında bu kavram 20. yüzyılın başlarından beri hayatımızın içinde. İlk sonar ve radar sistemleri uçak ve gemilerin varlığını tespit etmek için geliştirilmişti. Bu sistemler, görünmeyeni görünür hale getiren ilk teknolojiler arasındaydı. Bunlar güçlü sistemler olsalar da sınırlamaları vardı: konuşlandırılmaları pahalıydı, bağımsız bir altyapıya sahip olmaları gerekiyordu ve askeri, havacılık veya meteoroloji alanları dışında bunlara erişim büyük ölçüde mümkün değildi.
Günümüze hızlıca geldiğimizde, kayda değer bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu görüyoruz. Bir zamanlar özel donanımlar ve aletler kullanılarak mümkün olabilen fiziki algılama, köklü bir evrim geçirerek daha erişilebilir, ölçeklenebilir ve akıllı hale gelmeye hazırlanıyor. Kablosuz teknoloji, yapay zeka ve sinyal işleme alanındaki ilerlemeler sayesinde yeni nesil mobil ağlar, fiziki dünyayı gerçek zamanlı olarak algılayabilen bir algılama kanalı haline gelecektir.
Ağlara altıncı his kazandırmak olarak düşünülebilecek bir evrimden bahsediyoruz. Bu evrim, bir metafordan ziyade, 5G çağından 6G çağına geçerken ufukta görünen teknik ve ticari bir gerçeklikten ibaret.
Ağ altyapısından sezgileri güçlü sistemlere geçiş
Geleneksel olarak bakıldığında, bir telekomünikasyon ağının görevi yalnızca ses ve veri sinyallerini taşımak olmuştur. Ancak her yeni nesille birlikte daha akıllı hale gelen ağlar, kendilerini çevreleyen dünyayla daha yüksek düzeyde entegrasyon sağladı. Ultra düşük gecikme süresi, geniş kapasite ve çok güçlü seviyelerde güvenilirliği beraberinde getiren 5G, önemli bir dönüm noktası oldu. Bu yetenekler, entegre algılama gibi daha gelişmiş işlevler için bir temel oluşturmuştur.
Ağ algılama, veri iletmek ve almak için halihazırda kullanılmakta olanla aynı türde radyo sinyali kullanıyor. İletilen bu sinyaller, yerel ortamdaki insanlar, araçlar, duvarlar ve hatta hava gibi nesnelerden yansır. Algılama yeteneklerine sahip bir ağ bu yansımaları alabilir ve boyutları, şekilleri veya hareket yönleri de dahil olmak üzere bu yansımaların çevredeki nesneler hakkında aktardığı bilgileri yorumlayabilir. Doğru algoritmaları ve yeterli hesaplama gücünü kullanarak, bu bilgilerden bol miktarda ayrıntı çıkarmak ve bunları kullanıma açmak mümkündür.
Yeni yapay zeka modelleri, makine öğrenimi ve gelişmiş sinyal işlemenin, temel bağlantı teknolojisinden akıllı algılamaya geçişi yönlendiren faktörler olduğunu görüyoruz. Bunlar, ağların çok büyük miktardaki veriyi gerçek zamanlı olarak işlemesini mümkün kılan teknolojilerdir. Sonuç olarak, daha birkaç yıl önce hayal bile edilemeyecek bir hassasiyet ve nüans seviyesiyle örüntüleri tanımlayabilen ağlar ortaya çıktı.
Çevremizdeki dünyayı anlamlandırıyoruz
Bu dönüşümün merkezinde, Ortak İletişim ve Algılama (JCAS) olarak adlandırılan bir dizi teknoloji protokolü yer almaktadır. Bu, ağ algılamanın, yeni kullanım senaryolarının geliştirilebileceği temel bir özellik haline gelmesinin amaçlandığı gelecekteki 6G standartları için temel bir ilkedir.
Yoğun bir radyo baz istasyonu ağı kullanıldığında, fiziki dünyanın gerçek zamanlı güncellenen dijital bir versiyonunu dinamik olarak haritalamak mümkündür. Ağlar geliştikçe ve mmWave (milimetre dalga) ile alt-terahertz frekans bantlarının kullanımı yaygınlaştıkça, bu dijital haritadaki “görüntülerin” çözünürlüğünün önemli ölçüde artmasına olanak tanıyacaktır. Bant genişliklerinin yüksek olması ayrıntıların daha ince olması anlamına gelir ve bu durum algılanan fiziksel nesnelerin görüntüsünün daha net ve daha doğru olmasını beraberinde getirir.
Bu teorik bir şey değil. Almanya’da KOMSENS-6G konsorsiyumu bünyesindeki Bosch gibi firmalarla endüstriyel ortamlarda başarıyla gerçekleştirilmiş çeşitli denemeler vardır. Buna benzer girişimler, 6G çağında algılamanın nasıl standartlaştırılabileceğini ve ölçeklendirilebileceğini keşfederek önemli bir rol oynuyor.
Sektörel fırsat
Peki, bir algılama ağı ile gerçekte ne yapabilirsiniz? Anlaşılan o ki çok fazla şey yapılabilir ve bundan fayda sağlayabilecek pek çok dikey endüstri var.
Akıllı mobilite alanında araçları, yayaları ve diğer tehlikeleri tespit etmek için ağlar kullanılabilir. Köşeyi dönmeden önce ya da zayıf görüş kabiliyetinin olduğu alanlarda sinyaller sayesinde her şeyin ‘görülmesi’ de mümkün. Bu gelişmeler daha güvenli yol kavşakları, daha duyarlı trafik yönetim sistemleri oluşturulmasına yardımcı olur ve potansiyel olarak otonom sürüşü destekler.
Algılama ağları kamu güvenliğini iyileştirme konusunda da büyük bir potansiyele sahiptir. Kalabalık kontrolünde veya büyük etkinliklerde oluşumların şekillerini, olağandışı hareket modellerini ve hatta kısıtlı alanlardaki izinsiz fiziki girişleri tespit etmek için algılama teknolojisi kullanılabilir. Bu sayede, acil durumlara daha hızlı ve daha bilinçli bir şekilde müdahale edilmesi sağlanabilir. İlginçtir ki, yüz tanıma teknolojisinin kullanımının mahremiyet endişelerine yol açtığı halka açık gösterilerde güvenlik kamera sistemine de bir alternatif sunuyor.
Endüstride artan otomasyon kullanımı da algılama yoluyla daha güvenli hale getirilebilir. Makineler ve robotlar ise, insanlar yaklaştığında ek sensörlere veya kameralara ihtiyaç duymadan tepki verebilir ve tehlikeli süreçleri duraklatabilir. Bir fabrika katında bir işçinin varlığını tespit edebilir ya da yanlış yerleştirilmiş aletleri milimetrelik hassasiyetle belirleyebilirsiniz.
Sağlık hizmetleri, bir hastanın nefes alma hızını veya vücuduna sensör takmadan hareket edip etmediğini izlemek gibi potansiyel uygulamalarla fayda sağlayacak bir başka alan. Bu durum, mahremiyetin çok önemli olduğu ortamlar başta olmak üzere teletıp, yaşlı bakımı ve klinik izleme açısından büyük fırsatlar sunmaktadır. Fraunhofer Heinrich Hertz Enstitüsü ve Berlin’deki Charité üniversite hastanesi ile yürütülen bir projede, hastaların yaşamsal belirtilerini kablosuz olarak tespit etmek için ağ algılaması testleri yapılıyor. Bu kullanım senaryosu, bu teknolojiden klinik bir ortamda nasıl yararlanılabileceğine dair bir fikir vermektedir.
Ticari bir fırsat algılanıyor
Ticari açıdan bakıldığında, ağ algılama teknolojisi bir paradigma değişimini ifade ediyor. Bu sadece başka bir ağ özelliği değil, birden fazla sektöre hitap edebilecek hizmetlere yönelik bir platform. Dijital Operatör’ler merkezinde algılamanın olduğu haber hizmetleri sunarak ulaşım, lojistik, güvenlik ve çevre yönetimi gibi sektörlerde gelir akışları oluşturabilir.
Örneğin, şehir planlamacıları trafik lambalarının zamanlamasını gerçek zamanlı yol kullanımına dayalı olarak optimize etmek için ağ sezgilerinden destek alabilirler. Lojistik firmaları, bir limandaki konteyner hareketlerini fiziki takip cihazlarına ihtiyaç duymadan izleyebilir. Çevre koruma ajansları, uzak bölgelerdeki kirliliği veya yaban hayatı hareketlerini izlemek için ağ verilerinden yararlanabilir.
Daha da önemlisi bu kullanım, yazılım ve veri analiziyle güçlendirilmiş standart ağ altyapısı kullanılarak mümkün olacaktır. Ek sensörler takmaya gerek yok, tek yapmanız gereken şey ağın algılama potansiyelinden yararlanmak. Bu gelişme, dijital ikizlerin giderek yaygınlaştığı bir dönemde gerçekten farklılaştırılmış bir hizmet sunumu için Dijital Operatör’lerin giriş engellerini önemli ölçüde azaltıyor.
Bizi çevreleyen dünyanın geleceği şekilleniyor
Yeni nesil mobil ağlar denildiğinde akla sadece daha yüksek hızlar veya daha düşük gecikme süreleri gelmemeli. Akla gelenlerden biri de çevre bilinci olmalı. Ağlar çevrelerinde neler olup bittiğini bilecek ve bu bilgiye göre hareket etmemizi sağlayacak.
Algılamayı yerel olarak 6G’ye dönüştürerek, bizi yalnızca dünyaya bağlamakla kalmayan, aynı zamanda onu anlamamıza ve şekillendirmemize yardımcı olan ağlar için bir platform tesis etmiş oluyoruz. Dijital Operatör’ler birçok yeni hizmet ve gelir akışı potansiyelinden yararlanıyor. Dikey endüstriler ise, teknolojik açıdan en gelişmiş kullanım senaryolarının dayanacağı bir dizi yeni yetenekten yararlanmaya hazır görünüyor.
Popüler kültürde altıncı his genellikle gizli bir süper güç olarak düşünülür ve sahibine olağanüstü bir sezgi gücü verir. Altyapımız geliştikçe, yakında hepimiz işte bu sezgilerin artmasından faydalanabiliriz. Ancak bu yeteneklerin doğaüstü hiçbir yanı olmayacak. Bize yolu ağlarımız gösterecek.