Küresel anket, kuruluşların verileri stratejik bir varlık olarak kullanabilmeleri için aşmaları gereken stratejik, organizasyonel ve teknolojik boşlukların ayrıntılı bir görünümünü ortaya koyuyor. Ankete katılan kurumların çoğunluğu (yüzde 62), verilerin ve verilerden değer etmelerini sağlayacak araçların kontrolünün stratejik açıdan önemli olduğunu düşünüyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 73. Yetenek açığını kapatmak, kurumların dönüşüm stratejilerinde değişim gerektiriyor.
Dünyanın dört bir yanındaki kamu kurumları veriyi ekonomik ve sosyal ilerlemeyi yönlendirmek için stratejik bir kaynak olarak tanımlıyor. Hewlett Packard Enterprise, veri olgunluğuna dair eksiklerin kamuyu ve özel sektörü satışlarını artırmak veya çevresel sürdürülebilirliği geliştirmek gibi önemli sonuçlara ulaşmaktan alıkoyduğunu gösteren küresel anket sonuçlarını paylaştı.
HPE adına YouGov tarafından yapılan, 19 ülkede çeşitli sektörlerden ve kamu kurumlarından 8 bin 600’den fazla karar vericinin katıldığı anket, ortalama bir kuruluşun veri olgunluk düzeyinin ve verilerden değer yaratma becerisinin 5 üzerinden 2,6 olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’de bu oran yüzde 2,8. Katılımcıların yalnızca yüzde üçü en yüksek olgunluk düzeyine ulaşıyor.
HPE Başkanı ve CEO’su Antonio Neri, şunları söylüyor:
“Dünyada verinin yaşama ve çalışma biçimimizi geliştirmek adına muazzam bir potansiyele sahip olduğu konusunda yaygın bir fikir birliği mevcut. Ancak bu potansiyelin kilidini açmak, kuruluşların dijital dönüşüm stratejilerinde değişiklik yapmalarını gerektiriyor. Dijital dönüşümün Kuzey Yıldızı olarak ‘önce bulut’tan ‘önce veri’ye geçmeliyiz. Bu da kuruluşların stratejik, organizasyonel ve teknolojik seçimlerinin, verileri stratejik bir varlık olarak kullanma hedefiyle uyumlu hale getirmesi anlamına geliyor.”
Veri kapasitesinin eksikliği önemli sonuçlar elde etmeyi engelliyor
Anket, HPE tarafından geliştirilen ve kurumların stratejik, kurumsal ve teknolojik kriterlere dayalı olarak verilerden değer yaratma yeteneğini değerlendiren bir olgunluk modeline dayanıyor. En düşük olgunluk düzeyi “veri anarşisi” olarak adlandırılıyor. Bu düzeyde veri havuzları izole ediliyor ve öngörüye veya sonuca oluşturmak için sistematik olarak analiz edilmiyor. En üst düzey “veri ekonomisi” olarak adlandırılıyor. Bu düzeyde kurum, gelişmiş analitik ve yapay zekâ ile analiz edilen iç ve dış veri kaynaklarının birleşik erişimine dayalı olarak, sonuçları yönlendirmek için verileri stratejik olarak kullanıyor.
Anket sonuçları, kuruluşların yüzde 14’ünün 1. olgunluk seviyesinde (“veri anarşisi”), yüzde 29’unun 2. seviyede (“veri raporlama”), yüzde 37’sinin 3. seviyede (“veri içgörüleri”), yüzde 17’sinin 4. seviyede (“veri merkezli”) ve sadece yüzde 3’ünün 5. seviyede (“veri ekonomisi”) olduğunu gösterdi. Türkiye’de ise veri anarşisi yüzde 9, veri raporlama yüzde 29, veri içgörüleri yüzde 36, veri merkezli yüzde 19, veri ekonomisi yüzde 6 oranlarında seyrediyor.
Buna karşılık veri kapasitesinin olmaması, kuruluşların artan satışlar (yüzde 30), inovasyon (yüzde 28), gelişen müşteri deneyimi (yüzde 24), çevresel sürdürülebilirliği iyileştirme (yüzde 21) ve şirket içi verimliliği artırma (yüzde 21) gibi önemli sonuçlar ortaya koyma becerisini sınırlandırıyor. Türkiye’deki kurumlardan alınan bilgiye göre ise satışlar yüzde 30, inovasyon yüzde 40, gelişen müşteri deneyimi yüzde 29, çevresel sürdürülebilirliği iyileştirme yüzde 27, şirket içi verimliliği artırma yüzde 19.
Kuruluşlar stratejik, organizasyonel ve teknolojik boşluklarını aşmak zorunda
Anket, kuruluşların verileri tüm değer zincirleri boyunca stratejik bir varlık olarak kullanmak için aşmaları gereken stratejik, organizasyonel ve teknolojik boşlukların ayrıntılı bir görünümünü de sundu. Örnek bulgular şunları içeriyor:
– Yanıt verenlerin yalnızca yüzde 13’ü kuruluşların veri stratejisinin kurumsal stratejilerin önemli bir parçası olduğunu söylüyor.
– Yanıt verenlerin neredeyse yarısı , kurumlarının veri girişimleri (yüzde 28) için hiç bütçe ayırmadığını veya BT bütçesi (yüzde 20) yoluyla veri girişimlerini yalnızca ara sıra finanse ettiğini söylüyor.
– Yanıt verenlerin yalnızca yüzde 28’i veriye dayalı ürün veya hizmetler sağlamaya stratejik olarak odaklandıklarını doğruluyor.
– Yanıt verenlerin neredeyse yarısı, kuruluşlarının makine öğrenimi veya derin öğrenme gibi metodolojileri kullanmadığını, bunun yerine veri analizi için elektronik tablolara (yüzde 29), iş zekâsına ve hazır raporlamaya (yüzde 18) güvendiğini söylüyor.
Verilerden değer yaratmak, farklı uygulamalardan, konumlardan ve harici veri kaynaklarından veriye dair içgörülerin toplanmasını da gerektiriyor. Örneğin bir üreticinin sattığı ürünlerden gelen sensör telemetrisi, Ar-Ge departmanının yeni ürünleri müşteri gereksinimleriyle daha uyumlu hale getirmesine yardımcı olabiliyor. Veya hasta verilerinden elde edilen içgörülerin hastaneler arasında paylaşılması, hastalıkların teşhisinde ilerleme sağlayabiliyor.
Kuruluşlar bulutta ve uçta kontrol istiyor
Düşük veri olgunluk seviyesinin bir diğer özelliği kapsayıcı bir veri ve analitik mimarisinin mevcut olmaması, verilerin ayrı ayrı uygulamalarda veya konumlarda izole edilmiş olması şeklinde ortaya çıkıyor. Bu durum ankete tüm katılanların yüzde 34’ü, Türkiye’nin ise yüzde 28’i için geçerli. Öte yandan katılanların yalnızca yüzde 19’u kurumlarında (Türkiye’de yüzde 25) gerçek zamanlı verilere birleşik erişim sağlayan bir merkezi veri altyapısına sahip ve yüzde 8’i (Türkiye’de yüzde 10), bu veri merkezinin harici veri kaynaklarını da içerdiğini söylüyor.
Veri kaynaklarının giderek daha fazla bulutlara ve uçlara dağıldığı göz önüne alındığında, yanıt verenlerin çoğunluğu (yüzde 62) verileri üzerinde yüksek derecede kontrol sahibi olmanın ve verilerden değer yaratacak araçların stratejik olarak önemli olduğu görüşünde. Türkiye’de bu oran yüzde 73. Yanıt veren tüm kurumların yüzde 53’ü, Türkiye’dekilerin ise yüzde 65’i veri tekellerinin verilerden değer yaratma kapasiteleri üzerinde çok fazla kontrole sahip olmasından endişe duyuyor. Ankete katılan tüm kurumların yüzde 39’u artan bulut maliyetleri (yüzde 42), güvenlik (yüzde 37), daha esnek veri mimarisine duyulan ihtiyaç (yüzde 37) ve verileri üzerinde kontrol eksikliği (yüzde 32) gibi endişeler nedeniyle bulut stratejilerini tekrar gözden geçiriyor. Türkiye’de ise ankete katılan kurumların yüzde 59’u artan bulut maliyetleri (yüzde 45), güvenlik (yüzde 35), daha esnek veri mimarisine duyulan ihtiyaç (yüzde 38) ve verileri üzerinde kontrol eksikliği (yüzde 29) gibi endişeler taşıyor.
HPE GreenLake, kontrolü ve sonuçları en üst düzeye çıkarmak için bulutu verilere getirir
HPE’nin stratejisi, kurumların nerede olduklarına bakılmaksızın tüm verilerinden değer ortaya çıkararak sonuçları hızlandırmasına yardımcı olmaya odaklanıyor. HPE GreenLake uçtan buluta platformu müşterilere uçlar, ortak sunucu barındırma merkezleri, veri merkezleri ve bulutlar arasında düzenleme yapmak için tek bir işletim modeli sağlarken, veriler ve uygulamalar için doğru konumu seçme özgürlüğüyle her yerde bulut modelini devreye almalarını sağlıyor. Sonuç olarak müşteriler veriye dair varlıklarını kontrol edebiliyor ve veri tedarik zincirlerini, analizi ve karar vermeyi güçlendiren birleşik bir veri altyapısı aracılığıyla endüstriyel hale getirebiliyor.
Neri, “Uçtaki verilerde yaşanan muazzam büyüme nedeniyle kuruluşlar, bulutun veriye taşındığı uçtan buluta hibrit mimarilere ihtiyaç duyuyor. HPE GreenLake, her yerden veriye erişim, kontrol etme, koruma, yönetme ve verilerin değerini tek bir tutarlı deneyimde birleştirme yeteneğiyle kurumlara güç veriyor” diyor.
HPE, bugün HPE GreenLake için kuruluşların hibrit bulut ortamlarında üretim odaklı iş yükleri için veri öncelikli modernizasyon stratejisi yürütmelerini sağlayan yeni uygulama, analitik ve geliştirici hizmetlerini duyurarak hibrit buluttaki liderliğini güçlendirdi.