Korkmak için halen çok mu erken. Belki de evet. Çünkü Netflix hala doğru filmleri önermekte zorlanıyor!
Yazan: Gökhan Arıksoy
Veriler artık kurumların aldığı neredeyse her kararın merkezinde yer alıyor. İnsan kaynakları departmanı işe alacakları kişinin doğru olup olmadığına karar verirken ve satış ekibi satmaya çalıştıkları ürünü hangi kesimin almaya hazır olduğunu belirlerken veriden faydalanıyor. Bu örnekleri uzatmak mümkün. Daha büyük resme baktığımızda kurumsal yöneticilerin fiyatlandırma, nakliyat ve üretim gibi önemli aşamalarda aldığı kararlar, veriden güç alıyor.
Verinin önemi karar mekanizmalarıyla sınırlı değil. Yapay zeka (AI) gibi günümüzde çığır açan teknolojilerin altında da veri yatıyor. Veri olmadan yapay zekanın bugünkü haline gelemeyeceğini savunan, ben dahil, birçok kişi var. Cambridge Analytica skandalıyla patlak veren ve Mark Zuckerberg’in Federal Mahkeme’ye çıkmasına kadar varan bir hadise silsilesi, Facebook’un ne kadar kolay bir şekilde veri toplayabildiğini ve çok daha fazlasını bir kere daha gözler önüne serdi.
Bu yazımda hangi verilerimizin depolandığına da değinmek istiyorum. Öncelikle eğer konum bilgileriniz açıksa, Google telefonunuzda uygulamasını kullanmaya başladığınız ilk andan itibaren telefonunuzu nerede kapatıp açtığınızın veya hangi yerlerde hareket ettiğinizin bilgisini depoluyor.
Google aynı zamanda tüm cihazlarınızda neleri araştırdığınızı ve neleri sildiğinizi de biliyor. Başka bir deyişle, bir cihazınızdaki arama geçmişini silseniz bile, başka bir yerde kaydedilme olasılığı var. Bunun aynısı YouTube için de geçerli. Facebook da kullandığınız çıkartmalardan hangi uygulamalarda üyelik açmak için Facebook üyeliğinizi kullandığınıza kadar bütün bilgileri sunucularında bulunduruyor. Bu firmalar, kimin hangi politik eğilime sahip olduğunu, grip mi yoksa nezle mi olduğunuzu araştırdığınız konu başlıklarından ve seyrettiğiniz videolardan tahmin edebiliyor.
Son yıllarda teknoloji trendleri ve yükselen teknolojilerle ilgili çeşitli organizasyonlarda konuşmalar yapıyorum. Konuşma hazırlıklarım sırasında Future Today Enstitüsü’nün kurucusu, Fortune 500 ve Global 1000 listesindeki şirketlere danışmanlık yapan, liderleri ve kurumları geleceğe hazırlayan Amy Webb dikkatimi çekti. 5 Mart’ta piyasaya sürülen kitabı The Big Nine: How The Tech Titans and Their Thinking Machines Could Warp Humanity’de (Büyük Dokuz: Teknoloji Devleri ve Onların Düşünen Makineleri İnsanlığın Gidişatını Değiştirebilir) Microsoft, Alibaba, IBM, Google, Amazon, Facebook, Tencent, Apple ve Baidu’nun para kazanmak için herhangi bir düzenlemeye ya da yasaya tabi olmadan verilerimizi topladığını ve kısa vadede geleceğimizi değiştirdiklerini ele alıyor.
Yapay zekanın kaderinin bu dokuz şirketin elinde olduğunu belirten Webb, özellikle Amerika’daki şirketlerin birbirlerine benzer bir şekilde hareket ettiğinin altını çiziyor. Aynı zamanda tüm bu şirketler halka açık. Dolayısıyla katıldığı bir radyo programında bu şirketlerin hissedarlarına karşı sorumluluklarının bulunduğunu söyleyen Webb, iplerin Wall Street’te olduğunu ve bu durumun da yapay zekanın insanlığın faydasına tam olarak hizmet etmesine engel olduğunu iddia ediyor.
Başlıkta ima ettiğim konuya dönersek, yapay zeka ve verinin doğru şekillerde ve kontrol altında kullanılırsa insanlığın önünü açacağını söyleyebilirim. İşte tam da bu noktada Avrupa Birliği’nde GDPR, Türkiye’de KVKK gibi regülasyonlar, özetle verinin saklanması ve yönetimi ile ilgili kararların ne kadar doğru olduğu görülüyor.
Amy Webb’in yeni kitabı, kişisel web sayfasına göre, Türkçeye de çevriliyor. Küçük bir araştırma sonucu henüz çıkış tarihine dair bir bilgi bulamasam da kesinlikle okuyacağım kitaplar arasındaki yerini aldı.