Parmaklarımız klavyeye her dokunduğunda benliğimizden bir parçayı sanal dünyaya teslim ediyoruz. Üstelik algoritmalar tarafından işlenen bu sanal benlik, çoğu zaman başka hiç kimseyle paylaşmadığımız, hatta kendimizle bile paylaşmaktan çekindiğimiz sırlarımızın, itiraflarımızın, hayallerimizin birer sözcüsü gibi sanal alemde dolaşıyor. Ta ki biri onu oradan çekip alana kadar. Berna Yalaz’ın yazısı.
House dizisini izlediyseniz bilirsiniz, Dr. House’un sık kullandığı bir cümle vardır: “Herkes yalan söyler” der. Çoğu zaman hastaların beyanlarına inanmaz ve öğrencilerine de inanmamalarını öğütler.
Abartılı bir davranış gibi mi geldi? Peki, insanların, günlük yaşamda söylediklerinin yaklaşık üçte birinin yalan olduğunu söylesek şaşırır mıydınız? Seth Stephen-Davidowitz, Bana Yalan Söylediler kitabında bu konuda pek çok örnek ve veri paylaşır. İnsanlar paraları, başarısızlıkları, duyguları, siyasi görüşleri gibi sayısız konuda yalan söylerler.
Anketlerde de benzer durum yaşanır. Toplumsal olarak daha fazla kabul göreceğini düşündüğümüz cevaplar vermeye dikkat ederiz.
Büyük veri üzerine çalışan şirketler bu gerçeği çoktan fark etmiş durumdalar. Onlar, insanları tanıyabilmek adına aramalar, tıklamalar, görüntülemeler yoluyla internette bıraktıkları dijital izlerin oluşturduğu devasa bilgi yığınları üzerinden yapılacak analizlerin daha doğru sonuçlar vereceğini düşünüyorlar. Davidowitz, bu durumu “Dijital Hakikat Serumu” olarak isimlendirir ve sunduğu birçok örnekle de teyit eder.
Mesela, bir televizyon kanalı anket yaparak insanlara televizyon izleme alışkanlıkları hakkında sorular sorar, belirttikleri tercihler doğrultusunda onlara program önerisinde bulunur. Yine aynı televizyon kanalı bu sefer kullanıcılara sormak yerine, neler izlediklerini takip eden bir algoritma geliştirip önerilerde bulunur. Sizce hangi durumda kanalın izlenilirliği artmıştır?
Davidowitz, algoritmaların önerdiği programların daha fazla izlendiğini söyler. Kanalın veri bilimcisinin ifadesiyle “Algoritmalar, sizi sizden daha iyi tanır.”
Bunun birçok sebebi olabilir. İnsanlar kendileriyle ilgili konularda doğru beyanda bulunmak istemeyebilirler. Birçok kişi, sorulduğu zaman, bol argo içeren, saçma bir diziyi izlediğini söylemek yerine “belgesel izlediğini” söylemeyi tercih edebilir.
Sosyal medyanın henüz hayatımıza girmediği yıllarda, oldukça popüler bir magazin dergisi için ünlü bir iş adamı şu cümleyi kurmuştu: “Kimse okumuyor ama herkes ne yazdığını biliyor.” Ne yazdığını biliyorlardı, çünkü alıp okuyorlardı. Sadece sorulduğunda okumadıklarını söylüyorlardı.
Bugün, dijital alanda faaliyet gösteren şirketler bu gerçeği iyi biliyor ve yönetiyorlar. Başkalarının beğenilerini görmek istemediğimizi söylüyoruz, ama aslında istiyoruz. Sosyal medyaya bilgi amaçlı girdiğimizi söylüyoruz, oysa başkalarının hayatını dikizliyoruz.
İnternetteki bilgi arayışımız, çoğu kez başka bir bilgi oluşturuyor. Arama penceresi bazen sadece bir arama penceresidir. Ama bazen de orada bir sır, bir itiraf, bir hayal kelimelere dökülür. Gerçeği kendinizden dahi saklamaya çalışsanız da, dijital hakikat serumu klavyeye her dokunduğunuzda parmak uçlarınızdan sanal aleme doğru akar ve sessizce orada birikmeye devam eder. Sadece birikmekle de kalmaz, zamanla şekillenir ve profiliniz sanal alemde adeta ete kemiğe bürünür.
Sonra?
Sizin bu sanal kopyanız kapitalizmin çarklarını çeviren milyonlarca emtiadan biri olarak sanal pazarda arz-ı endam eder.
Ta ki birilerinin oltasına takılana kadar.
Berna Yalaz Kimdir?
İlk ve ortaokulu Sinop’ta, liseyi Eskişehir Fatih Fen Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 1997 yılında ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nden mezun oldu. 1997-2014 yılları arasında Philips’te Marka ve Kurumsal İletişim Direktörü olarak çalıştı. 2014’ten bu yana Kültürel Çalışmalar ve Medya Çalışmaları alanında yüksek lisans ve doktora çalışmalarını sürdürmektedir.