Teknolojiyle İş Gücünde Kuşaklar Arasında Köprü Kuruluyor

Tarihte ilk defa, insanların yaşam sürelerinin artması ve dolayısıyla daha uzun yıllar çalışmaları nedeniyle iş güçleri dört farklı kuşaktan oluşabiliyor ve bunun sonucunda ortaya işle ilgili çeşitli zorluklar çıkabiliyor. Birden fazla kuşağı kapsayan bir iş gücü Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülkede gitgide iş hayatının bir parçası haline gelmeye başladı; bunun sonucunda ise işletmelerin bu duruma ayak uydurmaları kritik önem taşıyor, aksi halde üretkenlik, katılım ve elde tutma konularında ciddi problemlerin ortaya çıkması riskini almış olacaklar.

Yazar: Citrix Doğu Avrupa Bölge Müdürü Vicki Rentzepi

Yeni endüstriler ve iş modelleri yaratan teknolojik inovasyonlar nedeniyle dijital devrimin nasıl ve nerede çalıştığımız üzerinde inanılmaz bir etkisi olduğu bir gerçek. Ancak bir yandan da Milenyum Çocukları, Y Kuşağı, X Kuşağı ve 1946-1964 doğumlu Baby Boomer’ların farklı dijital okuryazarlık seviyelerine, ilgi alanlarına ve davranışsal ihtiyaçlara sahip olmaları nedeniyle geleneksel iş kuralları değişiyor.

Her bir kuşak ile birlikte, tarihi olaylar, ekonomik koşullar ve popüler kültür ile şekillenen, kuşakların kendilerine özgü bir beceri grubu, liderlik stili, iş-hayat dengesi algısı ve iletişim tavrı da geliyor. Bu çeşitlilik kendi içinde yaratıcılık barındırdığı ve problem çözümü yaklaşımlarını genişlettiği için şirketler için oldukça avantajlı olabiliyor.

Ancak bu çeşitlilik aynı zamanda, çalışanların kendilerini değerli hissedecekleri ve kuşaklardan bağımsız olarak eşitlik hissedecekleri çekici ve ortak çalışmaya dayalı iş ortamları yaratmakta zorlanacaklarından dolayı üst yöneticiler ve İK yöneticileri için sorun da yaratabiliyor.

Şirketler, organizasyonel çatışmalardan, personel değişim oranlarından ve üretkenlik kaybından kaçınmak için, her bir kuşağın çalışma alanına getirdiği güçlü yönlerin, değerlerin, motivasyonların ve sınırlamalarının farkında olmalı.

Örneğin, Baby Boomer kuşağında inanılmaz bir endüstri bilgisi birikimi var ancak bütün çalışma hayatları boyunca teknolojiyi öğrenmek durumunda kaldıkları için teknolojiye olan yaklaşımları, teknolojisiz iş hayatını, hatta bazı durumlarda günlük hayatı hiç tanımamış olan Milenyum kuşağından ve dijitalleşmenin içine doğan diğer kuşaklardan çok farklı. Bu da şirketlerin, yeni çalışma alanı teknolojilerini ve ilgili eğitimleri çalışanlarına tanıtırken çeşitli kişisel tecrübeleri, öğrenme eğrilerini ve uyarlanabilen yaklaşımları göz önünde bulundurmaları gerektiği anlamına geliyor.

Dijital doğumlulara ve Milenyum kuşağına daha yakından baktığımızda ise her ne kadar günümüz iş gücünün gerektirdiği teknolojik becerilere sahip olsalar da başka faktörlerin de oyuna dahil olduğunu görüyoruz. Örneğin bu kuşaklar, tek bir ofis konumunda sabit durmak gibi geleneksel çalışma koşullarına bağlı kalmak istemiyor, “herhangi bir yerden çalışma” zihniyetini benimsiyorlar. Ayrıca daha iş birliğine yönelik, ihtiyaca göre düzenlenebilen ve daha hızlı çözümleri tercih ediyorlar.

En nihayetinde, gelecekte ayakta kalmak isteyen çalışma yerlerinin, bu yeni gelişmenin sunduğu geniş fırsatları keşfedebilmek ve ilgili zorlukları yenebilmek için “kuşak farkları arasında köprü kurmayı” öğrenmeleri gerekiyor.

Modern bir kuruluşta çalışanların katılımını ve üretkenliği artırmak için pek çok yol bulunuyor: bunlar kısaca şöyle;

1. Teknolojinin ve eğitimin entegre edilmesi
Çalışma alanında her biri kendi becerileri ve güçlü yönleri olan farklı kuşaklardan oluşan ekipler olduğu sürece çalışma tarzı fark etmeksizin üretkenliği desteklemek için teknolojiden yararlanılmalıdır. Tüm çalışanların bu teknolojileri maksimum şekilde kullanabildiklerinden emin olmak için şirketlerin, birebir atölyeler, e-öğrenme kursları ve hatta akran danışmanlığı programları gibi tüm öğrenme stillerine uygun eğitimler düzenlemeleri gerekiyor.

2. Esnekliğin teşvik edilmesi
Farklı çalışma tarzlarını destekleyen ve teşvik eden bir çalışma alanına ve BT alt yapısına sahip olan işletmeler, çalışanları nerede ve nasıl çalışıyor olursa olsun, her bir çalışandan maksimum verimi elde edeceklerdir. Esnekliğin teknoloji ve çalışma koşullarına dahil edilmesi, şirketlerin hem üretken hem de ileriye yönelik olan kapsamlı bir iş gücü oluşturmasını sağlayacaktır.

3. Güvenli dijital çalışma alanları
Esneklik arttıkça güvenliğin de kritik olarak ele alınması gerekiyor. Şirketler, çalışanlarının kendi uygulamalarına, verilerine ve şirket ağlarına kolay ve güvenli bir şekilde erişmelerini sağlarken bir yandan da şirket verilerinin risk altında olmadığından emin olmalıdır. Farklı kuşaklar, şirketler tarafından uygulanan engellere farklı yaklaşacaklardır. Citrix ve The Ponemon Institute tarafından yapılan bir araştırmada katılımcılar, yetkisiz cihaz ve uygulama kullanımı konusunda en büyük riski Milenyum kuşağının oluşturduğunu belirtmiştir. Her kuşağa ve teknoloji ihtiyaçlarına yetecek güvenli bir dijital çalışma alanının ise nihayetinde iş üretkenliğini artıracağı ortadadır.

4. İletişimin desteklenmesi
Farklı çalışma tarzlarını ve yeni dijital gerçekliğin farklı kuşaklar için ne anlama geldiğini anlamak, ekipler arasında saygı ve iletişim oluşturulmasına yardımcı olabilir. Kuşakların stil farklılıklarını gözler önüne seren eğitim ve ekip oluşturma günleri yapmak ise diyalogları artırabilir ve eski moda klişelerin ortadan kaldırılmasını sağlayabilir.

5. Çalışma ortamının en uygun hale getirilmesi
İşletmeler, işin geleceğine odaklanırken ve iş gücündeki farklı kuşakların ihtiyaçlarına uyum sağlarken, çalışma ortamını nasıl en uygun hale getirebileceklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca, güvenli bir dijital çalışma alanı oluşturmayı düşünerek konum, cihaz veya ağ fark etmeksizin üretkenliği artırmanın yanı sıra fiziksel çalışma alanını bir iş birliği, beyin fırtınası, birlikte çalışma ve ekip oluşturma yeri olarak yeniden tanımlamayı hedeflemektedirler. İşin geleceğine baktığımız zaman fiziksel ofise karşı olan bakış açısını değiştirmek aynı zamanda kaplanan alan ve tesis masrafı konularında da en uygun seçenekleri yaratma fırsatı sunacaktır.