HTC’nin sanal gerçeklik (VR) ürünlerini Türkiye’de resmi olarak satışa sunmasının birinci yılı yaklaşırken, HTC Vive Türkiye Genel Müdürü Batuhan Başal ile bir araya gelip neler yaptıklarını ve geleceğe dair planlarını konuştuk.
VR ile ilk tanışmam Samsung Gear VR cihazlarının ilk örneklerinden birini denemek için kafama takmamla mı başlamıştı, yoksa AliExpress’ten sipariş ettiğim Google Cardboard klonunu katlayıp lensinden içeri bakmamla mı hatırlamıyorum. Ama çok etkilenmiştim. Yerimden bile kalkmadan bir başkası olabilmek, hayatımda hiç gitmediğim veya gitmeyeceğim yerlere ışınlanmak, seyrettiğim hikayenin bir parçası olmak, uyanıkken bir rüyanın içinde yer almak gibiydi.
Sonradan bu konuda Bilim ve Teknik dergisi için “Sanal Gerçeklik: Rüyaların Satılığa Çıktığı Yeni Bir Dönem Başlıyor” başlığıyla detaylı bir makale kaleme aldım. Fakat işler çok da öngördüğüm gibi gitmedi. Teknolojinin birkaç yılda bir kendini ikiye katlayan ilerleme hızı bu tarafa pek uğramadı. 5 yıl içinde teknolojinin kabul edilebilir konfor eşiğini geçeceğini, ana akıma dönüşeceğini öngörmüştüm. Yaygınlaştı ama o kadar olmadı. Sanırım bu arada bir de iddia kaybettim.
Yine de bu öngörümün gerçekleşmesi işlerin durduğu anlamına gelmiyor. Geçen zamanda bu cihazların kablolarından kurtularak cep telefonu gibi bağımsız aletlere dönüştüğünü gördük. Six Degrees of Freedom adı verilen, başlığın üzerindeki kameralar yardımıyla sanal dünyada pozisyon takibi yapmanıza ve dolaşmanıza izin veren teknolojilerle tanıştık.
VR odaklı teknolojilerin öncülüğünü üstlenen iki kurumdan biri Oculus, diğeri de HTC. Bunlardan Oculus Türkiye’de resmi olarak yer almazken HTC geçtiğimiz yıl Türkiye’deki resmi ofisinin açılışını gerçekleştirmişti. Biz de o açılışa katılıp HTC Vive Türkiye Ülke Müdürü Batuhan Başal’ın beklenti ve yorumlarını sizlere aktarmıştık.
Bundan birkaç hafta önce Başal ile yeniden bir araya gelme fırsatımız oldu. Bu kez bizzat ofislerinde ziyaret ettim, geçen yaklaşık 1 yıllık sürede neler yaptıklarını ve bunda sonra ne olacağını sordum. Hatta röportaj sonrası küçük bir kaçamak yapıp yeni HTC Cosmos sanal gerçeklik başlığını deneyimleme fırsatım da oldu.
Son Kullanıcılarda Olduğu Kadar Geliştiricilerde de Heyecan Yarattı
HTC , bir süredir paralel ithalatla gelen ürünlerin ortada dolandığı Türkiye piyasasına 2019 yılı Nisan ayında giriş yaptı ve ürünlerin resmi olarak satışına başladı. “Türkiye’de resmi satışı olan tek üst uç VR çözümü bizimki” diyor Başal. “Ürünlerimizi son kullanıcıya ulaştırmak için dağıtıcılarla ve zincir mağazalarla ilgili süreçlerin tamamlanmasını beklememiz gerekti. Yaklaşık 3 ay önce perakende noktalarında satışa sunduk. Mümkün olduğunca geniş bir coğrafyaya hitap eden noktalarda deneyim alanları oluşturuyoruz.”
Başal, son kullanıcı ilgisinin gayet güzel olduğunu söylüyor. “Ürün eğlenceli, seyretmesi de eğlenceli. Ancak ne kadar anlatırsanız anlatın, başlığı başınıza geçirene kadar bunun ne kadar kapsayıcı bir deneyim olduğunu anlamanız mümkün değil.”
Diğer yandan bu teknolojiyle ilgilenenler sadece son kullanıcılar değil. “Biz bu işe başladığımızda Türkiye’ye bavulla gelen ürünler üzerinde uzun zamandır çalışan geliştiricilerin büyük ilgisiyle karşılaştık” diyor Başal. “Biz bu ilgiyi genişletmek, onları resmi ekiple tanıştırıp yurtdışı bağlantılarını sağlamak gibi bir misyon üstlendik. Şu an Türkiye’de VR, AR ve diğer sanal gerçeklik odaklı teknolojilere dair azımsanmayacak bir geliştirici ekosistemi mevcut. Onlarla dirsek teması kurmak, B2B talepleri doğru yere adreslemek için çalışıyoruz. Bu yolda şimdiye kadar 100’e yakın geliştiriciyle temas sağladık. Türkiye’de ve dünyada kurumsal tarafta sektör bağımsız birçok projeye imza attık.”
Hedef Donanım ve Ekosistemi Birlikte Büyütmek
HTC’nin birinci işi donanım, ama VR etrafında ekosistem oluşturmak ve platform kurgulamak da misyonları arasında. Örneğin hangi VR donanımını kullandığınızdan bağımsız olarak Viveport adlı bir içerik pazarı sunuyorlar. Netflix veya Spotify gibi çalışan, aylık belli bir ücret karşılığı içeriğinden sınırsız yararlanabildiğiniz Viveport Infinity adlı platformları da mevcut. Herkesi sanatla buluşturmak için Vive Arts’ı kurmuşlar. Geçen yıl Louvre Müzesi ile bir araya gelip “Camın Arkasındaki Mona Lisa” diye bir uygulama geliştirmişler. Müzenin sanalı olur muymuş demeyin. Denedim, gayet güzel oluyormuş.
Peki Türkiye’de işler nasıl, ilgi ne tarafta? “Türkiye’de VR çözümleri geliştirenlerin ihtiyacını anlayarak projeler için geri bildirim vermeye, yeni pazarlar oluşturulmasına yardımcı olmaya odaklandık” diyor Başal. “Güzel de ilgi gördük. Eğitim, araştırma, özellikle de iş sağlığı ve güvenliği alanında.”
Bu iş sağlığı meselesi özellikle ilginç. Başal bu alandaki kullanımı şöyle örneklendiriyor: “Bir deponuz ve burada iş güvenliği kuralına uyum sağlamasını beklediğiniz işçileriniz var. Siz bu ortamı VR’a aktarıp alınması gereken güvenlik önlemlerini içine yerleştiriyorsunuz. Örneğin içinde akaryakıt olan varile ateşle yaklaşmamak gibi, yüksekte çalışıyorsanız güvenlik kancalarını bağlamak gibi. Önlem almasanız sanal gerçeklikte başınıza bir şey geliyor. Yüksekten düşüyorsunuz, etrafınızı alevler sarıyor. Trafoda çalışıyorsunuz örneğin, önlem almazsanız elektrik çarpıyor ve yangın çıkıyor. Üstelik VR ortamında bunlar çok gerçekçi bir şekilde yansıtılıyor. Çalışanlar kendilerini tehlikeye atmadan, önlem almamanın ne gibi sonuçları olabileceğini gerçekçi bir şekilde deneyimliyor. Kurumlar bu gibi eğitimlerden iki kat daha fazla verim alıyor.”
Sadece Yapıları Değil, Duyguları da Tasarlıyor
Başal, VR’ın kurumsal alanda en yaygın kullanıldığı alanlardan birinin de 3 boyutlu görselleştirme olduğunu söylüyor. “Tasarım yazılımlarının artık neredeyse tamamı VR’a aktar seçeneğiyle geliyor“ diyor Başal. “3 boyutlu yazıcı kullanır gibi, henüz tasarım aşamasındaki bir yapıyı başkalarının zihninde var ediyorsunuz. Binaların, yapıların, tasarımların dijital ikizini çıkarıp göz önüne yansıtıyor, elinizde tutabileceğiniz, etrafında ve içinde dolaşabileceğiniz hale getiriyorsunuz. Bu çözümler özellikle inşaat ve mimaride çok kullanılıyor.”
Sadece bu da değil. Sanal gerçeklik sizi başkalarının, hatta başka bir şeyin yerine koyma gücüne de sahip. Örneğin tekerlekli sandalyeyle hareket eden birinin günlük yaşamında yaşadığı zorlukları bizzat deneyimleyebiliyormuşsunuz. Tree diye bir uygulama varmış , tohumdan başlayıp büyüyüp ağaç olup orman yangınının ortasında kalıyormuşsunuz ki ağacın ne hissettiğini anlayın. Kanser hastalarının tedavi sırasında çektiği sıkıntıları hafifletmeye yardımcı olan, engellilere hiç yaşamadıkları deneyimleri yaşatan uygulamalar var. Adeta bir empati makinesi.
“Biz insanların VR ile işlerini ve yaşamı nasıl daha verimli, daha keyifli hale getirebileceklerini keşfetmelerine yardımcı olmak için buradayız” diyor Başal. “VR yeni bir teknoloji. İnsanlar ilk kez tanıştıklarında çok etkileniyorlar. Son yıllarda teknolojinin gelişimiyle hem cihazlar hem içerik çok gelişti. Büyük oyun şirketleri VR için içerik üretmeye başladı. Bu penetrasyonun tatmin edici seviyeye geldiğine işaret ediyor. VR yaşam şeklimizi dönüştürecek önemli bir teknoloji olduğunu düşünüyoruz.”
Sanal Geleceğin İzinde
Başal haklı olabilir. Özellikle de uzaktan çalışma ve evde kalmanın gündemde olduğu şu sıkıntılı günlerde, kafanıza geçireceğiniz bir başlığın yardımıyla uzaktaki çalışanlarla aynı toplantı masasına oturabileceğinizi, dünyanın dört bir yanını ziyaret edebileceğinizi düşününce teknoloji daha da anlam kazanıyor sanki.
Birazdan geçen yaz Amerika’dayken zar zor bulup aldığım Oculus Quest başlığımı takıp dev bir sinema salonunun ortasında Doctor Who’nun 1960’lardan kalma bölümlerini izleyeceğim. Yanıma belki Avustralya’dan, belki Brezilya’dan birileri oturacak. Bölümler hakkında geyik çevirip elimizdeki mısırları ekrana fırlatacağız.
Bu teknoloji gerçekten çok ilginç yerlere doğru gidiyor. Devamını görmek için sabırsızlanıyorum.