EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi sonuçları açıklandı. Araştırmaya katılanların yüzde 82’sinin yaşam ve çalışma biçimlerini iyileştirmek için yapay zekâyı kullandığını belirttiği araştırmada, yalnızca yüzde 57’sinin bu teknolojinin kullanımında kendisini rahat hissettiği görülüyor. Öte yandan yapay zekânın potansiyeli insanları heyecanlandırırken, aynı zamanda endişelendiriyor. Yapay zekâ alanında liderlerin yalnızca teknolojiye odaklanmaları değil, aynı zamanda güven oluşturması gerekiyor.
Uluslararası danışmanlık hizmetleri şirketi EY, Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi’ni yayımladı. Araştırma kapsamında 15 ülkeden 15.060 kişiyle anket yapılarak katılımcıların, günlük yaşamda yapay zekânın kullanımı konusunda ne kadar rahat hissettiğine, hangi endişelere sahip olduğuna, yapay zekâ konusunda onları neyin heyecanlandırdığına odaklanıldı.
EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi, katılımcıların %82’sinin son altı ayda yapay zekâ teknolojisini kullandığını gösteriyor. Ancak, yapay zekânın kullanımı konusunda her ne kadar hevesli olunsa da gerçekte ne ölçüde kullanıldığına dair bir benimseme eksikliğinin bulunduğu görülüyor. Bu durum, güven, gizlilik ve kontrol konularındaki endişelerden kaynaklanıyor. Yapay zekâ araçlarının gelişmişliği önemli olurken, insanların bu araçları kullanmak istemesi ve fayda sağladığını görmesi de bir o kadar önem taşıyor. Buradaki açığı kapatmak da lider şirketler için önemli bir sorumluluk haline geliyor.
Yapay zekâ günlük hayatımızı şekillendiriyor
Günümüzde insanlar yapay zekâ kullanımında pratikliğe odaklanırken, bu teknolojnin mevcut hedeflere ulaşmada nasıl yardımcı olabileceğini bilmek istiyor ve somut değer sağlamasıyla ilgileniyor. En yaygın olarak da bir konu hakkında bilgi edinmek veya bilgileri özetlemek gibi basit ve verimlilik odaklı görevlerde kullanılıyor. Ancak yapay zekânın benimsenmesi işlevsellik kadar arada kurulan güvenle de doğru orantılı ilerliyor ve yapay zekâ kullanımında rahat hissedilen alanların belli bir sınırı bulunuyor. Karmaşık sistemler, kişisel veri gerektiren görevler veya duygusal etkileşimler daha az kullanılıyor.
EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi’ne göre; yapay zekâ kullanımı konusunda rahat olan katılımcılar, bu teknolojiyi daha fazla kullanıyor. Bu grubun son altı ay içinde yaklaşık olarak 15 farklı yapay zekâ uygulaması kullandığı, bu sayının yapay zekâya nötr bakanlar arasında 6 ve yapay zekâ kullanımında rahat olmayan kullanıcılar arasında ise sadece 3 olduğu görülüyor. Bu veriler destekleyici bir etkinin altını çiziyor; yapay zekâ kullanımında kendini rahat hissedenler, daha fazla uygulama keşfediyor ve böylece hem güvenlerini hem kullanımlarını artırıyor. Aynı zamanda bu kişiler, yapay zekânın geleceğine dair bir önemli bir fikir veriyor.
Yapay zekâya ilişkin tutumlar değişkenlik gösteriyor
Yaş, eğitim ve coğrafya gibi demografik faktörler, insanların yapay zekâ ile nasıl etkileşim kurduğu açısından önemli bir rol oynuyor. Ancak yapay zekâ kişisel ve bağlam odaklı bir deneyim olduğu için insanların nasıl düşündüğü, neye değer verdiği ve teknolojiye verdiği duygusal tepkiler gibi psikografik faktörler de bir o kadar kritik oluyor. EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi, bu alanlarda küresel çapta önemli farklılıklar olduğunu ortaya koyarken, işletmeler için de fırsatları ve riskleri vurguluyor. Politika veya altyapıdan daha fazlasını yansıtan bu farklılıklar, farklı toplumların yapay zekânın geleceğindeki rolünü nasıl içselleştirdiğini de yansıtıyor.
EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi kapsamında, kişilerin yapay zekâ ile etkileşimlerindeki heyecan, çekicilik ve endişe seviyeleri tespit edilerek en heveslilerden şüpheci olanlara kadar altı farklı persona tanımlanıyor: Temkinli iyimserler (cautious optimists), riskleri göz önünde bulundururken yapay zekânın potansiyelini iyi derecede karşılıyor. Endişesizler (unworried socialites), yapay zekânın faydalarını birkaç çekince ile benimsiyor. Teknoloji meraklıları (tech champions), yapay zekâyı sıklıkla kullanıyor ve uzun vadeli faydalarını görüyor ancak yine de bu alandaki düzenlemeleri destekliyor. Tereddütlüler (hesitant mainstreamers), veri gizliliği ve şeffaflık ile ilgili endişelerini dile getiriyor, ancak yapay zekânın topluma sağlayabileceği faydaların farkına varıyor. Pasif izleyiciler (passive bystanders), yanlış bilgilendirmeyle ilgili endişelerini dile getiriyor, yapay zekânın benimsenmesine ve etkisine karşı kararsız bir tutum sergiliyor. Reddedenler (AI rejectors) ise insan bağlantısına öncelik veriyor ve katı düzenlemeleri destekleyerek yapay zekâya tamamen direniyor.
EY araştırması temel bir gerçeğin altını çiziyor; yapay zekâdan endişe duymak, ondan tamamen kopmak anlamına gelmiyor. İnsanlar, daha geniş kapsamdaki etkilerini sorgulasalar bile, onu kullanmanın yollarını bulmaya devam ediyor. Tereddütlülerin, veri gizliliği konusunda endişeli olduğu ancak %76’sının yapay zekânın teknik veya akademik görevleri tamamlamayı kolaylaştırdığını kabul ettiği, yapay zekâ ile daha az etkileşimde olan pasif izleyicilerin de bir şekilde AI kullandığı görülüyor. Aynı zamanda araştırmada, AI kullanımında endişeleri olanlar da, tamamen reddedenler hariç, teknolojinin faydalarını kabul ederken, katma değerli alanlarda yapay zekâ teknolojisini kullanmaya devam ediyor.
Yapay zekânın insanları destekleyici bir konumda olması gerekiyor
Günümüzde yapay zekâ kullanımının belirli alanlarda yoğunlaştığı, müşteri deneyiminde (CX) yapay zekâ kullananların yüzde 31 oranında ve içerik çevirisi gibi kişisel uygulamalarda ise %29 oranında en yüksek seviyelerde olduğu görülüyor. Araştırmaya göre, enerji veya finansal hizmetler gibi benimsenmenin nispeten daha düşük olduğu sektörlerde de yapay zekânın rol oynamasına açık olunduğunu gösteriyor. Aynı zamanda sektörler bazında; medya ve eğlencede kişiselleştirilmiş içerik önerileri, teknolojide akıllı cihazları yönetme, perakendede müşteri desteğine erişim, sağlıkta semptomları teşhis etme, finansal hizmetlerde yapay zekâ destekli finansal sağlık alanlarında işletmelerin aktif çözümler geliştirmede yapay zekâyı kullandığı dikkat çekiyor.
Araştırma verileri, yapay zekâ kullanımındaki çekimserliğin teknolojinin oynadığı rolle ilgili olduğunu ortaya koyuyor. Oluşan endişenin, yapay zekânın insanların yerini almasından çok, insanların eleştirel düşünme, seçim yapma ve özerkliğe sahip olma değerini azaltmasından kaynaklandığı görülüyor. Bu nedenle, benimsenme oranını artırmak sadece teknolojik gelişme değil, yapay zekâyı gerçek insan kaygıları ve beklentileriyle uyumlu hale getiren incelikli bir yaklaşım gerektiriyor.
Yapay zekânın karar alma süreçlerini iyileştirmesi bekleniyor
EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi verileri, insanların yapay zekâ uygulamalarında karar verme konusunda bazı sınırlarının olduğunu gösteriyor. Katılımcıların %64’ü acil durumları tahmin eden veya yüzde 63’ü dolandırıcılığa karşı koruma sağlayan aracı yapay zekâ kullanımında rahat gözüküyor. Ancak, sigorta veya dolandırıcılık taleplerinin değerlendirilmesi gibi yapay zekânın verimliliği artırabileceği alanlarda dahi konfor seviyeleri yüzde 46 ile orta düzeyde kalıyor.
Aynı zamanda araştırma verileri, katılımcıların hayatını şekillendiren kritik kararlar üzerinde kontrol sahibi olmasını istediğini, kişisel etkileşimlerde yapay zekânın insan muhakemesinin yerini tamamen almasında isteksiz kalındığını gösteriyor. Yapay zekâ destekli kişiselleştirme yaygın olarak kullanılsa da katılımcıların sadece yüzde 41’inin, şirketlerin kişisel verilerini ve geçmiş davranışlarını kullanarak kendisine özel ürün veya hizmet önerilerinde bulunmasından memnun olduğu dikkat çekiyor. Ayrıca katılımcılar yapay zekânın karmaşık, gerçek zamanlı kararlar verebilme yeteneğini de kabulleniyor. Buna göre, yüzde 54’ü yapay zekânın navigasyonları veya sürüşleri optimize etmesinden memnun olduğunu belirtiyor.
Öte yandan, yapay zekâ insani etkileşim biçimlerini de şekillendiriyor. Araştırma kapsamında, yapay zekâ ile rahatça iletişim kurabilen kişilerin yüzde 72’si, yapay zekâ ile konuşmanın bazı insanların daha iyi sosyal beceriler geliştirmesine yardımcı olabileceğine inanırken; yüzde 54’ü ise yapay zekâ ile sohbet etmenin bir insanla konuşmak kadar keyifli olabileceğini söylüyor. Temkinli iyimserler ve endişesizlerin yüzde 30’u da son altı ay içinde yapay zekâ ile duygusal bir bağ kurduğunu belirtiyor.
Hassas bir çizgide duran yapay zekânın, güven ile güçlendirilmesi gerekiyor
Birçok insan, yapay zekânın hayatında daha büyük bir rol oynamasında hevesli olsa da bu güvenin hassas bir çizgide olduğu görülüyor. Yapay zekâ kullanımında kendini rahat hissedenler arasında dahi yanlış bilgilendirme, veri gizliliği ve insan gözetimi ihtiyacı gibi konularda endişeler olduğu görülüyor. Katılımcıların yüzde 75’i yapay zekâ tarafından üretilen yanlış bilgilerin ciddiye alınmasından endişe ederken, yüzde 67’si yapay zekânın insan gözetimi olmadan kontrol edilemez hale gelmesinden çekiniyor ve yüzde 64’ü yapay zekâ modellerinin kişisel veriler üzerinde izinsiz eğitim almasından endişe duyuyor.
Araştırmaya katılanlar, işletmelerin yapay zekâyı kendilerine gerçekten değer sağlayacak şekilde yönetip yönetemeyeceğinden emin olamıyor. Yapay zekâ inovasyonlarının en gelişmiş olduğu teknoloji sektöründe bile buna yönelik güven oranı yüzde 49 iken, bu oranın sağlık hizmetlerinde yüzde 47, tüketim ürünlerinde yüzde 44, finansal hizmetlerde yüzde 42, kamuda yüzde 39 ve medyada ise yüzde 38 olduğu görülüyor. Bu oranlar, yapay zekânın bilgi bütünlüğü ve yönetişim üzerindeki etkisi üzerindeki endişeleri güçlendiriyor.
EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Şirket Ortağı, Yapay Zekâ ve Data Hizmetleri Lideri Serter Baltacı konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“EY Yapay Zekâ Duyarlılık Endeksi, yaşam ve çalışma biçimlerimizi etkileyen yapay zekânın küresel çapta benimsenmesinde eksikliklerinin nerede olduğunu, bunların üstesinden gelmek için neler yapılması gerektiğini, böylece yapay zekâdan en iyi şekilde nasıl yararlanılabilineceğini ortaya koyuyor. Yapay zekâyı etkili hale getiren, bu alandaki önyargıları ve endişeleri gideren işletmeler geleceğe öncülük edecektir. Güven sağlayan ve yapay zekâyı anlamlı şekillerde kullanmayı teşvik eden lider şirketler ise yalnızca benimsenme konusunda kişileri yönlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda yapay zekânın geleceği şekillendirmesindeki rolünü de tanımlayacaktır. Araştırma sonuçlarına göre, yapay zekâda liderliğin sadece teknolojiyi uygulamak ve geliştirmek ile değil, ayrıca yapay zekânın insan potansiyelini genişletmesini ve başarabileceklerini artırmasını sağlamakla ilgili olduğu görülüyor.”