Sadece 20 yılda attığı adımlarla dünyanın en gelişmiş dijital toplumlarından birine dönüşen Estonya’nın E-Residency programı, başta Avrupa Birliği olmak üzere girişimini dünyaya açmak isteyen şirketler için ilgi çekici fırsatlar sunuyor.
Estonya, Kuzey Avrupa’da Baltık denini kıyısında küçük bir ülke. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1991’de bağımsızlıklarını ilan etmiş, 2002 yılında Avrupa Birliği’ne üye olmuşlar. Uzun süre Rusya’nın bir parçası olsalar da etnik köken olarak Finlere daha yakınlar. Hem Doğu Avrupa bölgesine hakim, hem Doğu ve Batı Avrupa arasında köprü görevi gören stratejik bir konuma sahipler.
Ülkenin nüfusu 1,5 milyon, yani Manisa’ya denk. İstanbul’un üç büyük ilçesindeki nüfusu toplasanız ülkenin tüm nüfusundan daha fazla. Dolayısıyla çoğu diğer Avrupa Birliği ülkeleriyle rekabet etmeye müsait bir üretim ekonomisi yaratacak kadar kalabalık değiller. Demişler, o zaman biz dijital toplum olma yoluna girelim. Bunun için eğitime ve teknolojiye yüklenmişler. OECD’nin eğitim kalitesini ölçmek için ortaya koyduğu PISA testinde birinci sıraya yerleşmişler. Ülkeyi baştan sona gelişmiş internet altyapısıyla donatmışlar. Dünyanın en kapsamlı e-devlet ve e-vatandaşlık uygulamalarını hayata geçirmişler. 2007 yılında Rusya’nın gerçekleştirdiği yoğun siber saldırıların ardından sahip oldukları bu altyapıyı güvende tutmanın öneminin de birinci elden farkına varmışlar.
Yaklaşık 20 yıldır dijital toplum olarak yaşıyorlar. İnternet erişimi ülkede insan hakkı statüsünde değerlendiriliyor, anayasalarında startup tanımı var.
Sonra da demişler: Madem jeopolitik olarak böyle önemli bir konumdayız, madem ülkeyi fiber ağlarla donattık, madem e-vatandaşlık uygulamalarında böyle bir yere geldik, neden Estonya’yı dünyaya açılmak isteyen girişimler için bir bağlantı noktası haline getirmeyelim?
Böylece 2013 yılında e-Residency denilen kavram ortaya çıkmış.
Yenilikçi Girişimleri Dünyaya Açan Dijital Kapı
e-Residency, doğrudan Estonya vatandaşı olmadan veya oturma izni almadan Estonya’daki e-devlet uygulamalarından faydalanmanızı, şirket kurmanızı ve uzaktan yönetmenizi sağlayan bir sistem. Üstelik bunun için Estonya’ya da gitmeniz gerekmiyor. Konsolosluk aracılığıyla e-Residency için başvuruyorsunuz, gerekli bilgileri ve parmak izinizi veriyorsunuz, konsolosluk koşulların sizin için uygun olup olmadığını araştırıyor ve uygun bulursa size e-vatandaşlık kartınızla kart okuyucu gönderiyor. Kartı bilgisayarınıza taktığınızda Estonya’nın sunduğu e-devlet hizmetleri, şirket kurma, işletme, yönetme gibi tüm süreçler parmaklarınızın ucuna doğru akıveriyor.
Bu yolla şirketinizi kurmak sadece 20 dakika sürüyor. Ardından bilgisayarınızı olduğu her yerde bu olanaklara erişebiliyorsunuz. Karayipler’de kokteylinizi yudumlarken İspanya’ya hizmet ihraç edip Almanya’dan ödeme alma lüksünüz var.
Estonya e-Residence Halkla İlişkiler Yöneticisi Katrin Vaga, e-Residency programının Estonya’daki gelişmiş iş kültürü ve e-devlet hizmetlerini tüm dünya vatandaşlarına sunmak üzere ortaya koydukları bir fırsat olarak tanımlıyor. “Bilgi teknolojileri odaklı tüm şirketlere ve girişimlere açığız” diyor Vaga. “Eski tip üretimi çekme amacında değiliz, zaten programı bunun için tasarlamadık. Biz daha çok dünyaya açılmak isteyen yenilikçi girişimlere Avrupa Birliği’ne dahil bir ülke olarak ihtiyaç duydukları fırsatları sunmayı amaçlıyoruz. Ekonomik çeşitliliğimizi artırmak, yeteneği çekmek istiyoruz. Bunu yapabilecek dijital altyapıya sahibiz.”
Bir Ülkenin Adım Adım Startup’a Dönüşümü
e-Residency programına ilginin artmasıyla birlikte Estonya’da uzaktan şirket kuranların ihtiyacını karşılayacak sanal hesap, sanal ofis gibi yeni hizmetler ve bu hizmetlerin yer aldığı pazar yerleri şekillenmeye başlamış bile. Aslında bu açıdan bakarsanız bu küçük ülke kendi başına bir startup olma yolunda ilerliyor. “Başka bir Avrupa Birliği ülkesinde şirket kurmak isteseniz ofis açmanız , kabul almanız , sermaye göstermeniz gerekir” diyor Vaga. Küçük girişimlerin çoğu zaman böyle bir yükün altına girecek ekonomik güce sahip olmadığını söylüyor.
Üstelik kar payı dağıtana kadar kurulan şirketlerden vergi de almıyorlarmış. Yani kazandığınız parayı işinizi büyütmek için harcıyorsanız Estonya size dokunmuyor. Girişiminizin ilk yaprakları filizlenip güneşin sıcaklığını hissedene kadar rahat rahat büyüyorsunuz.
Peki Estonya bunu neden yapıyor? Hayallerinde ülkeyi bir girişimci vahasına, Unicorn yuvasına çevirmek var. Sıradaki milyar dolarlık girişimler bu programdan çıksın istiyorlar. “Estonya’da girişimcilerden oluşan, genç ve iyi eğitimli bir topluluk şekillenmeye başladı” diyor Vaga. “Sosyal medya ve diğer platformlardan bilgi ve fikir alışverişinde bulunuyorlar. Türkiye’den de katılanlar var. Tanıştığım, görüştüğüm Türklerin hepsi vizyoner, bilgili ve çok kolay uyum sağlıyorlar.”
Peki kim bu Vaga’nın bahsettiği Türkler? Daha önemlisi, neden böyle bir programa ihtiyaç duymuşlar?
Esen Bulut: “Burada Büyümeyi Teşvik Eden Bir Yapı Var”
Vaga’nın bahsettiği şirketlerden biri İTÜ Arı Teknokent’te doğup faaliyetlerine Estonya’da devam etmeye karar veren Rimuut. Şirketin Kurucu Ortağı Esen Bulut, Rimuut’u ‘freelance çalışanların kurumlarla rahatça çalışabilmesini sağlayacak kurumsal ve ticari ortamı sağlayan bir arabulucu hizmet’ olarak tanımlıyor. Dışarıya serbest iş yapan biri olarak Rimuut’a dahil olduğunuzda faturalandırma, sözleşme, ödeme gibi süreçlerin tamamını Rimuut üstleniyor. Freelancer çalışan mikro şirkete dönüşüyor, şirket kurmanın ve yönetmenin finansal ve psikolojik yüklerinden kurtuluyor.
“Türkiye’de doğmakla birlikte ilk günden beri iş modelimizi dünyaya taşımak istiyorduk” diyor Bulut. “Estonya’nın Avrupa Birliği dahilinde e-Residency ile sunduğu imkanlar, iş modelimize yönelik regülasyonlar bizim modelimize çok uygundu. Şirket kurma süreci kolay ve maliyeti düşüktü. Sıkça seyahat ettiğimiz için uzaktan yönetim imkanlarına önem veriyorduk. Attığımız bu adım sayesinde bugün hizmetlerimizi 30 ülkeye ulaştırıyoruz.”
Rimuut, son derece parlak bir girişim. Gelecekte belki de bir Unicorn’a dönüşecek. Ama artık Estonya’ya demir atmış durumda. Bulut’la sohbet ederken bunun aslında çok da isteyerek yapılmış bir tercih olmadığını hissediyorsunuz. “Türkiye yeni iş modellerinin gelişip serpilmesi için zor bir yer” diyor Bulut. “Esnek çalışma düzenine dair hukuksal ve vergisel eksiklerimiz vardı. Türkiye’de bir şirket kurduğunuzda hemen vergi diye üzerinize gelirler. Estonya bir vergi cenneti değil, elbette kurumlar verginizi ödüyorsunuz. Ama şirket büyüyene, gelişene, kar payı dağıtana, kısacası artık kendini güvende hissedene, değer üretene kadar girişimleri kurumlar vergisinden muaf tutuyor. Kendine güven diyor, büyürken kendini rahat hisset diyor.”
Arzu Altınay: “Hizmet Kategorileri Yeni Nesil İş Modelimizle Uyumlu”
Estonya e-Residency’nin sunduğu olanaklardan faydalanarak iş kuran şirketlerden bir diğeri de Walks in Europe. Avrupa’nın 16 şehrinde günübirlik turlar düzenliyorlar. Uzman rehberler eşliğinde şehri gün boyu ayak üstü turlayıp bambaşka yönlerden keşfetmenize yardımcı oluyorlar.
Walks in Europe Kurucusu Arzu Altınay, İstanbul’da kurduğu iş modelini Avrupa Birliği genelinde yaymak için Estonya’nın sunduğu e-Residency olanağından faydalandığını anlatıyor. “Seyahat sektörü dünyada olduğu gibi Türkiye’de sıkı regülasyonlara tabi bir sektör” diyor Altınay. “Türkiye’de seyahat şirketi kurmak istediğinizde TÜRSAB sizi mutlaka otel ve uçak rezervasyonu da satmanız gerekiyormuş gibi tek bir sınıfta kategorize ediyor. Yüksek bir güvence bedeli ortaya koymanızı bekliyor. Oysa bizim iş modelimizde buna ihtiyaç yoktu. Estonya’da 24 saati geçmeyen, otel ve uçak rezervasyonu gerektirmeyen turizm hizmetleri için özel bir kategori mevcuttu. Bu bizim iş modelimize çok uyuyordu. Estonya’da şirketimizi kurduk ve bu şekilde devam ettik. Artık operasyonlarımızı Avrupa Birliği’ne genişletebiliyoruz. Uluslararası ödeme ve AB ülkelerinden banka kartı kabul edebiliyoruz. Transfer ücretlerimiz de oldukça uygun.”
Gelecek Türkiye İçin Ne Getirecek?
Estonya ilginç ve yakından takip edilmesi gereken bir iş yapıyor. Dünyanın dijitalleşmesiyle birlikte değişen iş yapma şekillerine anayasasıyla, mevzuatıyla uyum sağlayarak bir ülkeyi topyekün kuluçka merkezine dönüştürüyor.
Olması gereken de bu. Devlet olarak, toplum olarak, zihniyet olarak çevrenizdeki bu değişimi anlamak, uyum sağlamak zorundasınız. Yapmazsanız biri çıkıp sizin yerinize yapıyor. Sonra Güney Kore’nin Samsung’una, Amerika Birleşik Devletleri’nin Silikon Vadisi’ne, Çin’in yapay zekasına, Finlandiya’nın eğitim sistemine, Japonya’nın çalışkanlığına, Almanya’nın ekonomisine, Estonya’nın girişimci ruhuna bakıyor, dalıp gidiyorsunuz…