Enerji ve Madenciliğin Geleceği

Daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için yeni temiz enerji kaynakları arayışı yıllardır dünya çapında hükümetlerin, endüstrilerin ve şirketlerin ilgi odağında olmaya devam ediyor. Dünyadaki sera gazı emisyonlarına bakıldığında bunların %70’inden fazlası elektrik üretimi, ulaşım ve ısıtma için enerji üretiminden kaynaklanıyor. Bu emisyonların yaklaşık yüzde 10’u yalnızca kaçak kaynaklar yoluyla oluşuyor. Küresel ısınmanın karanlık gölgesinde hiçbir şey yokmuş gibi süregelen işlerimize devam etmek seçeneklerimizden biri değil.

Dassault Systèmes Altyapı, Enerji ve Malzeme Endüstrisi Başkan Yardımcısı Corinne Bulota enerji ve madenciliğin geleceği üzerine dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Bulota’ya göre, günümüzde gelişen yeni teknolojiler şirketlerin daha sürdürülebilir, güvenli ve verimli operasyonlar elde etmek konusunda aksiyonlarını yeniden düşünmelerini sağladı.

Hammaddelere olan talep 2050’de yüzde 500 artacak

Dünyadaki ekonomik faaliyetlerin yaklaşık yüzde 45’inin yalnızca madencilik sektörü tarafından yönlendirildiği bilgisini veren Corinne Bulota, bu sebeple herhangi bir ticari faaliyet sırasında neden madencilik sektörünün kesinlikle dikkate alınması gerektiğini şöyle açıklıyor: “Bu yüksek oran, temiz enerji talebi arttıkça daha da artacak. Minerallerin aslında bataryaların, türbinlerin, elektrikli araç motorlarının ve elektrik şebekelerinin kritik bileşenleri olduğunu unutmamak lazım. Dünya Bankası’na göre, bu ham maddelere olan talep 2050 yılına kadar %500 civarında bir artışla karşımıza çıkabilir. Madencilik endüstrisi, tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğunun bilincinde ve COP26’nın ardından iklim değişikliğini tekrar rayına oturtma konusunda çok önemli bir role sahip konumda. Bu nedenle, büyük madencilik şirketleri 2050 yılına kadar kapsam 1 ve 2 emisyonları için üretilen sera gazı miktarı ile atmosferden temizlenen miktar arasındaki dengeyi kurma taahhüdünde bulundular ve bazıları da kapsam 3’ü hedefliyor.”

Ham madde krizine çözüm sanal dünyadan geçiyor

Dünyanın geleceğini güvence altına alacak şekilde sürdürülebilir yollarla daha fazla enerji ve ham madde talebinin nasıl karşılanabileceği sorusuna cevap olarak sanal dünyayı işaret eden Bulota’ya göre artık daha azıyla daha fazlasını yapmamız gerekiyor: “Üstünde durulması gereken en önemli konulardan biri, küresel tedarik zincirleri aracılığıyla verimsiz, düşük maliyetli toplu çıkarma ve taşımacılığa dayanan doğrusal bir ekonomiden; daha az karbon, daha az atık, daha az su, daha az zarar ve daha fazla şeffaflık talep edecek dairesel bir ekonomiye geçmek. Deloitte’a göre önümüzdeki on yıl, madencilik endüstrisinin tarihindeki en heyecan verici ve dönüştürücü yıllardan bazılarına tanık olacak. Bunlardan bazıları; COVID-19 pandemisinin devam eden etkisi ve çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) taahhütlerini merkezi işletme işlevleriyle entegre etme ihtiyacından kaynaklanıyor. Bununla birlikte, şirketlerin tesislerini tasarlama, işletme ve ekosistemleriyle etkileşim kurma biçimleri de değişiyor.

Gerçek dünyaya bağlanmadan önce sanal dünyalara güvenmek yarının yeni normali olacak. Dassault Systèmes tarafından sunulan sanal ikiz teknolojisi ve 3D deneyimlerin uygulanması, rakipsiz iş birliği ve akıllı veri analizinin yanı sıra aslına uygun modelleme ve simülasyon özellikleriyle de öne çıkıyor. Bunlara ek olarak entegre bir teknoloji platformu şeklinde sunularak, iş süreçleri ve yetenekleri güvenle yürütülebiliyor. Bu, ‘birisinin belirli bir zamanda bir yerde bir şey yapmasını sağlamak’ durumudur. AI (yapay zeka), otomasyon ve otonom madenciliği daha yaygın hale getirecek olan da aynı vizyondur.”

Sanal ikizlerin kullanımı daha az altyapı, enerji ve kaynak gerektiriyor

Dijitalleşme, yalnızca üretim sistemlerinde sürdürülebilirliği sağlamak için değil, aynı zamanda imal, tedarik, yönetişim, rehabilitasyon ve diğer birçok iş alanı için de kritik öneme sahip. Corinne Bulota’ya göre dijitalleşmenin getirdiği faydalar; jeolojik varlık değerinde yüzde 10’luk bir artış, tasarım zamanında yüzde 50’lik bir azalma, geç hata tespitinde yüzde 60’lık bir azalma ve kaynak israfında ise yaklaşık yüzde 35’lik bir azalma potansiyelini içeriyor. Bulota, “Arz kalitesinin ve güvenliğinin artması da diğer önemli ek faydalar olarak karşımıza çıkıyor” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Tüm bunlar, eş zamanlı olarak daha kârlı olması muhtemel olan çok daha sürdürülebilir operasyonlara katkıda bulunuyor. Cesaret verici bir şekilde çoğu analiz, emisyonların büyük bir kısmını karbondan arındırmaya yönelik çözümlerin bu on yıl içinde hem Kapsam 1 hem de Kapsam 2 emisyonlarını ele alarak ekonomik hale geleceğini gösteriyor. 3DEXPERIENCE’in sanal ikizlerinin yaygın kullanımı, şirketlerin potansiyel risklerin gerçek dünyada karşılaşılmasından önce üstesinden gelindiğini bilerek, geliştirme projelerine ve operasyonlarına daha iyi yatırım yapmalarını sağlıyor.”

Altyapı, Enerji ve Malzeme Endüstrisi Başkan Yardımcı Bulota, enerjinin nasıl üretildiği ile bu üretimi desteklemek için gerekli olan minerallerin nasıl üretildiğine değinerek, büyük ölçekli merkezi üretim ve çıkarma tesislerinden daha yerel ve modüler tedariklere geçerek büyük bir değişim geçirileceğine de dikkat çekiyor: “Madencilik için desteklenen aynı 3DEXPERIENCE teknolojileri halihazırda başka sektörlerde de kullanılıyor. Örneğin, yeni küçük modüler reaktörlerin, dünün mega enerji santrallerinin aksine nispeten hızlı ve daha düşük riskli inşaatları için tercih edildiği titizlikle yönetilen nükleer endüstride tasarlanması ve işletilmesinde 3DEXPERIENCE teknolojileri karşımıza çıkıyor. Benzer şekilde, madencilikte, tipik olarak ilgili cevherden üç kat daha fazla atık üreten geçmişin toplu madencilik operasyonlarına kıyasla daha az altyapı, enerji ve diğer kaynaklar gerektiren, giderek artan sayıda daha küçük hassas çıkarma girişimleri ortaya çıktığı görülüyor.”

Sürdürülebilir dijital çözümlerle ürün, doğa ve yaşam uyumlu hale gelecek

Sürdürülebilir dijital çözümlerle ürün, doğa ve yaşam uyumlu hale geleceğini öngören Bulota bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor:
“Enerji üretimi ve kullanımında geçmişe kıyasla bakıldığında daha entegre çalışmakla kalınmayıp, ham madde tedariki ve ilgili ürünlerin imalatında da benzer bir model izleniyor. Jeopolitik çatışmalar ve pandemi nihayetinde endüstrilerin ihtiyaç duyduğu uyandırma çağrısı olduğunu kanıtladı. Bazı madencilik şirketlerinin harici şebekelere ve esnetilmiş tedarik zincirlerine güvenmek yerine yerelleştirilmiş enerji üretimi geliştirmeyi ve bazı durumlarda son kullanıcı ürünlerini kaynağında üretmeyi düşünmesi son derece mantıklı hale gelmiş durumda. Daha sürdürülebilir bir şekilde faaliyet gösterme çabası birden fazla cephede yürütülüyor. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG), Dünya Bankası’nın İklim-Akıllı Madencilik girişimi ve Uluslararası Madencilik ve Metaller Konseyi ilkeleri, madencilik dünyasının ulaşmayı seçtiği çıtayı belirledi. Bu hedef, iklim değişikliğini ele almaktan çok daha ileri gidiyor ve Dassault Systèmes’in belirlediği vizyona benzer şekilde sürdürülebilir bir gezegenin her yönüne değiniyor. Bu süreç ileride ürün, doğa ve yaşamı uyumlu hale getirmenin dengesini oluşturacak.”

Sizin de bu konuda söyleyecekleriniz mi var?