Son yıllarda tıp alanında yaşanan gelişmeler, salgın hastalıkların önlenmesi, kitlesel savaşların olmaması ve sağlıklı gıdaya erişimin kolaylaşması, insan ömrünün uzamasına neden oldu. Bu durumun önemli bir sonucu olarak yaşlılık ekonomisi adı altında yeni bir konu başlığı açıldı ve uzayan çalışma sürelerini kişilerin, şirketlerin ve devletlerin nasıl yöneteceği düşünülmeye başladı.
Yazan: Gökhan Arıksoy
Önümüzdeki 20 yılda çalışanların ve şirketlerin karşı karşıya kalacağı önemli maddelerden bazıları aşağıdaki gibi olacak:
• Çalışanlar aynı anda birden fazla firmada çalışacak.
• Klasik 08.00-17.00, 09.00-18.00 mesai saatleri tarihe karışacak.
• Çalışanlar artan verimlilik nedeniyle aile ve arkadaşlarıyla daha fazla zaman geçirebilecek.
• Ortalama insan ömrünün artmasıyla çalışanların aktif iş hayatı 20 yıla yakın artacak.
• Şirketler, çalışanlarını daha fazla katma değerli işlerde değerlendirirken, standart ve rutin işler de robotlar ve otomasyon teknolojileri ile gerçekleştirilecek.
Şu anda sahip olduğumuz mesleklerin geleceğini belirsizleştiren teknolojiler, uzun zamandır tartışılan bir konu. Burada “uzun zamandır” kelimelerinin altını çizmek istiyorum. Çünkü Future of Work, yani İşin Geleceği kapımıza dayandı. Bu teknolojilerin başında gelen otomasyon, dünya çapındaki birçok şirket tarafından uygulanmaya başladı bile. Otomasyonun getirdiği bu büyük değişim, küresel pazar yerlerinden iş dinamiğine neredeyse tüm kuralları yeniden yazıyor.
Artık insan dokunuşunun yanı sıra farklı alanlardaki bilgilerin kullanılmasını gerektiren ve üst düzey dijital mesleklerin sayısı artacak. Bu sırada tek bir alana yönelik bilgi gerektiren, fiziksel, belli bir konumda yapılması gereken işler de azalacak.
Otomasyon, gelir dağılımında da değişikliklere neden oluyor. Yeni düzende dijitali çalışma düzenine yerleştirebilmiş şirketler daha önce çıkarken, kendilerini yeterince hızlı şekilde geliştiremeyen ve dijital olmayan şirketler ve çalışanlar ise olumsuz etkileniyor.
Dış Kaynak Kullanımı (outsourcing), Yönetilen Servisler (Managed Services) ve dönüşen tedarik zincirleri düşük gelirli ekonomilerin küresel ihtiyaçları karşılayacak seviyeye ve kapasiteye ulaşmasında önemli rol oynuyor. Ancak otomasyon, şirketlerin maliyeti azaltmak için üretimi iş gücünün ucuz olduğu yerlerde yaptırmasına neden oluyor.
Peki bunu nasıl yapıyor? Şirketlerin düşük maliyetli üretim yerine müşterilerinin isteklerine cevap veren ve daha az pahalı olan merkezileştirilmiş ve otomatikleştirilmiş üretimi tercih etmelerini sağlayarak.
Yazımın başında geleceğin günümüze geldiğini söylemiştim. Bu paragrafta da biraz detayına inelim. Artık on yıllar sürecek değişimler aylar, en fazla bir yıl içinde gerçekleşiyor. Artık işler yavaş yavaş insanın ve makinenin birlikte çalışmasıyla ilerliyor. Gelecek yıllarda bu ilişki daha da gelişecek ve işlerin devamı bu ilişkinin gücüne bağlı olacak. Tabii bu ilişki bildiğimiz insanın söylediği ve makinenin yaptığı bir yapıya sahip olmayacak. Onun yerine taraflar birbirine eşit olacak. Karar alma ve uygulama süreçlerinde en iyi ve verimli yol aranacak.
Birçok firma halihazırda kurumlarının nasıl çalıştığını küçük ama etkili bir şekilde etkileyen akıllı cihazlardan oluşan bir filoya sahip. Otomasyonu bu makinelerle ilerleyen sürecin içine yerleştirilerek farklı risk ve ödül senaryoları oluşturmak mümkün. Bu noktada riskin ve kazancın belli bir seviyede kalması için liderlerin bu filoya bütüncül bir şekilde yaklaşması gerekiyor.
Liderler demişken, öncü kurumların yönetmesi gereken bir amacı, kültürü ve marka itibarı bulunuyor. Liderlerin de bu değişken ekonomide elindeki insan gücünü doğru yönetmesi, çalışanlarının yeterli bilgiye sahip olduğundan ve makinelerden oluşan karmaşık iş ortamında doğru yolu bulabileceklerinden emin olması gerekiyor. Dolayısıyla dönüşen bu iş dünyasında çalışanlara olduğu kadar liderlere de daha fazla sorumluluk düşüyor.
Gelecekten bahsederken makinelerin insanların işini alabileceğine dair genel bir kıyamet senaryosu tekrar tekrar gün yüzüne çıkıyor. Kısmen bu durum doğru olsa da makineler aslında çalışanları değersizleştirmiyor, aksine onları daha önemli hale getiriyor. Çünkü çalışanlar, makinelerle kurum arasındaki bir köprü haline geliyor ve iş dünyasının geleceğinde kilit bir role sahip oluyor. Ayrıca çekirdek işleri bir arada tutacak ve şirketin ruhunu koruyacak kişiler de onlar. Bu yüzden geleceğe ayak uyduran şirketlerin makineler kadar çalışanlarına da önem vermesi gerekiyor.
Yeni teknolojilerin bize nasıl bir gelecek sunacağını pek çok açıdan tartışmak mümkün. Ancak artık tartışmayı bırakıp, aksiyon almamız gereken sürece girmiş bulunuyoruz. Yerel şirketlerimiz de bu sürece ayak uydurarak tüm dünyaya örnek olan çalışmalara imza atabilirler.