Red Hat Summit 2021 Sanal Deneyimi’nde her şirketin bir yazılım şirketi haline geldiği günümüzde her CIO’nun bir bulut operatörü olduğu vurgulandı. Bu da CIO’ların kurumlarına getirmeleri ve aşılamaları gereken seçimlerin, teknolojilerin ve becerilerin bu yeni gerçekliği akılda tutması gerektiği anlamına geliyor.
Açık kaynak çözümlerinde dünya lideri Red Hat, 27-28 Nisan tarihlerinde düzenlediği Red Hat Summit 2021 Sanal Deneyimi’nde yöneticiler ve açık kaynak liderlerinin yanı sıra Citi, NVIDIA, Volkswagen, Bosch, İsviçre Federal Demiryolları, Accenture gibi en son açık kaynak teknolojileri ve trendlerinin ön saflarında yer alan yenilikçi müşterileri ile bir araya geldi.
Açılış konuşmasını yapan Red Hat CEO’su Paul Cormier yazılım ve açık kaynak dünyasının evrimine dair bilgiler verirken on yıl önce, sosyal medya start-up’larının devlere dönüştüğü ve bulut bilişimin hala çok gelişmekte olan bir teknoloji olduğu zamanlarda yazılım devriminin, endüstriler arasında dönüşümü körükleyen bir yenilik ve yaklaşım dalgası başlattığına değindi. Birkaç yıl sonra ise açık kaynak yazılımların hemen hemen her büyük altyapı ve veri yönetiminde görülmeye başladığını vurgulayan Paul Cormier, “Red Hat her zaman açık kaynaklı inovasyonda yer almıştır; bizi Red Hat yapan şey budur. Sektörün açık kaynak geliştirme modellerini benimsediğini görmek heyecan vericiydi. Daha fazla açık kaynak alternatifi olması ve açık kaynaklı projelere daha fazla katkı sağlanması her zaman iyi bir şey çünkü daha fazla seçeneğin yanı sıra daha hızlı ve iyi inovasyon getiriyor” dedi.
Her CIO bir bulut operatörü
Birkaç yıl öncesinde dijital dünya yine hızla değiştiğine değinen Cormier, dijital dönüşümün etkisini göstermeye başladığının, uygulamaların ön plana geçtiğini ve “her şirketin bir yazılım şirketi” olduğunu ifade etti. Walmart gibi perakendeciler ve John Deere gibi ekipman üreticileri, uygulama geliştirmeyi vurgulayan inovasyon laboratuvarları açtılar, daha sonra topluluklara katkıda bulunulan açık kaynaklı yazılımlarla çalıştılar ve dijital çağın para birimi olarak açık kaynağı yönlendirdiler.
2020 yılı ve bugün yaşanan küresel salgın, sadece uygulama oluşturmanın yetmeyeceğini, uygulamaların yönetilmesinin de gerektiğini açıkça gösteriyor. COVID-19, kurumları yeni inovasyonlar yönlendirmeye ve müşteri taleplerini karşılamak için dijital dönüşüm çabalarını hızlandırmaya zorladı. Red Hat’in, 2021 State of Enterprise Open Source Report başlıklı çalışmasında dijital dönüşümün BT modernizasyonu ve uygulama geliştirme ile birlikte kurumsal açık kaynağın üçüncü kullanımına da atladığına tanık olundu: Bulut bilişim. Bulut bilişim ve “always-on” hizmetlerin öne çıkması, kurumların operasyonel modelleri olarak hibrit buluta giderek daha fazla güvenilmesi anlamına geliyor. Hibrit bulut, birden fazla genel buluttaki ve mevcut veri merkezi altyapısındaki hizmetlerle ve şirket içi iş yüklerini bir araya getirmek ve bu arada sınıra doğru genişlemek anlamına geliyor ve bu hiç de kolay bir iş değil. Tüm bunlar yeni beceriler, yeni araçlar ve yeni stratejiler gerektiriyor. Kısacası, her şirketi bir yazılım şirketi olarak görmek yeterli değil. Şimdi, her CIO bir bulut operatörü.
Bu durumda her kurumsal organizasyon gelecekte bir hiper-ölçekleyici mi olacak? Kesinlikle hayır. Ancak donanım, uygulamalar, sanal ortamlar, mevcut bulut hizmetleri ve ilişkili altyapılarından oluşan bir birleşimin ortalama bir CIO tarafından denetleneceği düşünüldüğünde durum değişebilir. Bu, “bulut” olarak düşünülen yapıyla aynı ölçekte olmayabilir, ancak bu onu daha basit kılmıyor. Veri merkezleri potansiyel olarak yüzlerce benzersiz bulutun yer aldığı bir yer olarak evriliyor ve her kurumun bu farklı yapılarda etkili bir şekilde çalışabilecek platformlara, araçlara, süreçlere ve insanlara sahip olması gerekiyor.
Her CIO ve çalıştıkları kurum, kendi bulutlarını kaderlerini kontrol ediyor. Bugün kurumlar bulutla nasıl çalışacağını biliyor, ancak şimdi bulutun uygun ölçeklerde nasıl çalıştırılacağının da bilinmesi gerekiyor.
Her şey bulut hizmetleri ve uygulamalar etrafında şekilleniyor
“Seçim yapmak” BT’deki karar verme süreçlerinin önemli bir bileşeni olmuştur. Bir CIO sürekli seçimlerle yüz yüzedir ve her zaman geleceği de dikkate almak durumundadır. BT liderliği, şu anda basit görünebilecek bir kararın nasıl kabus gibi bir karmaşıklık getirebileceğini, rekabeti zorlayabileceğini veya yen sektör mevzuatına uymayabileceği gibi riskleri tahmin etmek zorundadır. Bu, seçim ve esnekliğin geçmiş yıllarda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor, ancak CIO’ların bulut operatörleri olarak rollerini benimsedikleri günümüzde daha da önemli.
Bulut hizmetlerine girmek kolay görünse de “hepsi bir arada” özellikli bir strateji olarak, hızla değişen bir dünyada CIO’ların kendilerine mutlak esneklik sağlamak için oynadığı bir gelecek bahsi gibi de görülebilir. Yalnızca birden fazla konuma değil, aynı zamanda birden fazla buluta yayılmış büyük bir veri merkezinin korunması, yüksek vasıflı bir BT iş gücü gerektirir ve önemli maliyetlere neden olabilir. Hibrit bir yaklaşım sergilemek, hem teknolojik hem de ekonomik müttefik olarak denge sağlar, ancak tutarlı bir hibrit bulut temeli olmazsa, uyumsuz yığın (stack) riskiyle birlikte şirket içi ve bulut hizmetlerinin harmanlanmasında kapsamlı karmaşıklıklar yaşanabilir.
Her biri bir bulut operatörü olan CIO’lar için tek bir doğru cevap yoktur. Bu nedenle alınan her kararın temelinde seçim ve esneklik olmalıdır. CIO’ların birden fazla ortamda yüzlerce, binlerce veya yüz binlerce iş yükünü geliştirebilmesi, çalıştırabilmesi ve güvence altına alabilmesi gerekir. Üretimi etkilemeden veya silolanmış iş akışları yaratmadan bunları yapmak, inanılmaz derecede karmaşık bir görevdir.
Bu, bir sonraki BT çözümleri dalgasının bulut hizmetinden veri merkezi uygulamalarına ve geriye doğru hibrit bulut boyunca zahmetsizce akmasını zorunlu kılar. İster yönetilen bir hizmet ister şirket içi dağıtım olsun, bu iş yükleri, bulut operatörleri olan CIO’ların ihtiyaç duydukları her yerde, her zaman ve her şekilde çalıştırabilecekleri iş yükleri olmalıdır.
Sadece veri merkezinin ötesine değil bulutun da ötesine geçiliyor
Geleneksel veri merkezleriyle çalışan CIO’lar (yani neredeyse hepsi) için veri merkezi kavramı da yatay olarak genişliyor. İş yüklerini ve ortamları genel buluta ölçeklendirmek artık olağandışı olmasa da modern uygulamaların ve son kullanıcıların talepleri merkezi işleme ve analiz tarafından tam olarak karşılanmıyor. Sınır bilişimin yükselişiyle birlikte 5G’li telekomünikasyon, yapay zeka (AI), artırılmış gerçeklik ve daha fazlası geliyor ve bu da bilgi-işlem kaynaklarını kurumsal ağların en uzak kenarlarına götürüyor.
Daha önce de sınır bilişimde iki temel sınırlayıcı faktör bulunuyordu:
– Sınır bilişim hibrit bulut olmadan var olmaz.
– Sınır bilişimin temeli açık olmalıdır, aksi ancak başarısız olur.
Bulut ortamları, veri merkezleri ve uç cihazlar, her biri yönetim, güvenlik ağı ve daha fazlası etrafında benzersiz ihtiyaçlara sahip inanılmaz derecede farklı ayakizleri. Bulut operatörleri, farklı bulut dağıtımlarını, sanallaştırılmış ortamları ve donanım yığınlarını bağlamak ve bu farklı ortamları kapsayacak ortak bir temele ihtiyaç duyuyor. Bu ortak temel Linux ve Linux kapsayıcıları oldu ve her zaman da öyle kalacak.
Bulut operatörleri için Linux, sınır da dahil olmak üzere açık hibrit bulutun ayak izleri arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Her uygulamayı kolayca değiştirmek zorunda kalmadan iş yüklerini sınırdan veri merkezine ve genel buluta taşıyabilmek çok önemli ve yalnızca Linux çekirdeğinin açık standartları aracılığıyla mümkün oluyor. Linux hibrit bulutun temelinde yer alıyor ve aynı zamanda kurumsal BT’nin en uzak ucunun da temeli.
Yaşanan evrim yazılım araçlarını değiştirmekten fazlasını içeriyor
Bununla birlikte, bulut operatörü olmak, yeni temel teknolojileri daha fazla benimsemeyi ve entegre etmeyi de gerektiriyor. Bulut operasyonlarını uygun ölçekte daha da genişletmek için bu teknolojilerin üstünde ve ötesinde nelerin gerekli olduğunu anlamanın yanı sıra bu genişletilmiş ortamları tam olarak oluşturmak, yönetmek, sürdürmek ve güvence altına almak için dahili olarak beceri kazanmak gerekiyor.
Açık hibrit bulut stratejisi için temel platformları başarıyla dağıtmak önemli, ancak beraberinde daha fazla zorluk getiriyor: güvenlik, uyumluluk, ağ oluşturma ve yönetme. Bulut statik bir dağıtım değil; dinamik iş ihtiyaçlarına ve pazar taleplerine uyum sağlamak için değişiyor ve değişmesi de gerekiyor. Özel dağıtımların şimdi ne gerektirdiğini (ve gelecekte ne gerektireceğini) anlamak, bulut operatörleri olan CIO’lar için başarının anahtarı.
Son olarak, bulut operatörleri, bulutlarını gerçekten çalıştırmak için bazı dahili becerilere ihtiyaç duyarlar. Geleneksel BT beceri setleri her zaman talep görecek, ancak yeni teknoloji platformlarını öğrenmek ve ustalaşmak için ekipleri beslemek, gelecekteki başarı için hayati önem taşıyan dahili bir araç ve en iyi uygulamalar kataloğu oluşturmak anlamına geliyor. Sürdürülebilir başarı isteyen bir bulut operatörü her şeyi dış kaynak olarak kullanamaz – kendisinin yapmayı öğrenmesi gereken şeyler vardır.
Bu nedenle, Red Hat ve Boston Üniversitesi’nin duyurduğu, geniş kapsamlı işbirliği büyük önem taşıyor. Bu işbirliği açık hibrit bulut araştırmalarına, büyük ölçekli operasyonlara ve açık kaynak ve gelişmekte olan teknolojilerde yetenekli yeni nesil bir yetenek havuzu oluşturmaya yardımcı olacak programlara yapılan yatırımlara odaklanıyor.
Yeni veri merkezi; çıplak metal sunucular, sanallaştırılmış ortamlar, sınır cihazlar ve potansiyel olarak yüzlerce (veya daha fazla) bulut hizmetlerinden oluşan hibrit bulut anlamına geliyor. CIO’lar bu karmaşık, geniş bulut ayak izlerinin yeni operatörleri ve bu bulutlarda çalışabilecekleri platformlara, araçlara, süreçlere ve insanlara ihtiyaç duyuyorlar.
Red Hat bu noktada her şirketin bir yazılım şirketi olmasına ve CIO’ların yeni bulut operasyonları dünyasına uyum sağlamalarına yardımcı olmaya hazır bir şirket olduğunu vurguluyor.