Tüm dünya, pek çok belirsizliğin bulunduğu bir dönemden geçiyor. Kurumsal liderler de koşullar iyileşene kadar büyümek yerine eldekini korumaya odaklanmak isteyebiliyor.
Yazan: Red Hat Kıdemli Başkan Yardımcısı ve EMEA Genel Müdürü Hans Roth
Büyük bir yatırım yapmak çok riskli olduğu için bu fazlasıyla anlaşılabilir bir yaklaşım ama mevcut noktada durmak, geriye gitmeye de neden olabilir. Öte yandan şirketlerin harcama yapmasını veya olduğu yerde durmasını gerektirmeyen başka bir yol olabilir. Çünkü şirketler ihtiyaç duyduğu şeyi envanterlerindeki teknolojilerde bulabilir.
COVID-19 ilk etkisini gösterdiğinde ve okullar kapandığında eğitim durmadı. Okullar ellerindeki imkanlara, yani dizüstü bilgisayarlara, iletişim yazılımına ve istekli ebeveynlere baktı ve neredeyse bir gecede evden eğitim sistemi oluştu.
Eldekilerin değerini en üst seviyeye çıkartmak için elde olanları bilmek gerekiyor.
Bunun için ilk aşamada teknolojilerin ve yazılımların değerlendirmesi yapılabilir. Riskli olmayan zamanlarda satın alınan teknolojilerin sahip olduğu imkanlar sorulmayabiliyor çünkü satın alındıktan sonra belli bir iş için kullanıma alınıyor ve bu sırada diğer imkanları atıl kalabiliyor. Bu yüzden şirketler bu dönemde satın aldıkları teknolojinin tüm imkanlarını kullanabilir.
Bulut gibi BT hizmetlerini abonelik yöntemiyle satın alan şirketler, bu aboneliklerle teknik destek, güvenlik güncellemesi, kurumsal danışmanlık, eğitim, network ve analitik gibi haklara sahip olabiliyor.
Bu tür yan haklar sıklıkla göz ardı edilebiliyor ancak teknoloji yığınlarını daha verimli bir şekilde kullanmak ve BT ekipmanlarını daha uygun maliyetlerle çalıştırmak bu imkanlarla mümkün oluyor. IDC’nin Red Hat’in aboneliğine dair oluşturduğu bir raporuna göre Red Hat aboneliğini kullanan şirketler üç yıllık operasyon maliyetini yüzde 35 azaltırken BT ekiplerinin verimliliğini yüzde 38 oranında artırabiliyor ve geliştirme ekipleri de yüzde 21 daha üretken oluyor.
Bu noktada çalışanlar da çok önemli. Bazı şirketlerin çok önem verdiği unvanlar, bir kişinin ne yaptığını gösteriyor ve neler yapabileceğini bu unvanlarla anlamak zor oluyor. Becerileri değerlendirmek, pozisyonları kapatmaktan çok daha değerli bir yöntem olabiliyor.
Şirketlerin bilerek veya bilmeyerek parçası olduğu bir ekosistem var. Bu ekosistemin paydaşlarını ise müşteriler, tedarikçiler ve teknoloji iş ortakları gibi yapılan işe fayda sağlanan kuruluşlar oluşturuyor ve yüksek ihtimalle aynı baskıyı onlar da hissediyor. Bu yüzden şirketler nasıl yardım edebileceklerini sorarak daha iyi sözleşmelere imza atabilir, ürün geliştirme sürecinde değerli görüşler toplayabilir ve karşılaştığı sorunlara başka deneyimli kişilerin bakmasını sağlayabilir. İş birliğiyle çok güzel çıktılar elde edilebiliyor.
Açık kaynak teknolojileri kullanan açık kültürlü şirketler bunların hepsine çok daha kolay sahip olabiliyor. Açık kaynak yazılımlar, şirketlerin farklı altyapı ortamları arasında geçiş yapabilmesini ve birlikte çalışabilen yazılımlar arasında yeni entegrasyonlar oluşturabilmesini sağlayacak şekilde özelleştirilebiliyor. Ayıca açık kültürle değişim ve iş birliği de bir standart haline geliyor.
Esnek olmayan, gizliliğe öncelik veren kapalı kaynak teknolojileri kullanan ve değişim yönetimden gelecek karara bağlı olan bir şirketle kıyaslandığında ortaya fırtınada dönmeye çalışan büyük bir gemiyle sakin denizde yön değiştiren bir yüzücüye benzer bir durum oluşuyor.
Açık kaynağa ve bununla birlikte açık kültüre yatırım yapan şirketler, şu anda dünyanın içinden geçtiği zorlu koşullara daha hazırlıklı oluyor. BT liderlerinin yüzde 92’si, kurumsal açık kaynak çözümlerinin COVID ile bağlantılı sorunları giderirken önemli rol oynadığını söylüyor.
Şirketler pek çok karmaşık sorunla karşılaşıyor. COVID gibi gelişmeler de bu sorunların artmasına neden olabiliyor. Bu yüzden şirketlerin öngörülemeyen her şeye hazırlıklı olması ve mutlaka ihtiyaç duyacağı çevikliğe ulaşması gerekiyor.