Ülke olarak işin ününü çok seviyoruz, neredeyse tüm enerjimizi buna harcıyoruz. Konu çalışmaya geldiğinde de harekete geçecek takatimiz kalmıyor. Daha çok okumamız, araştırmamız, öğrenmemiz, düşünmemiz ve en önemlisi akılcı şekilde çok çalışmamız gereken bir dönemdeyiz. Yalnızca yapısal sorunlarımız, toplumsal problemlerimiz vs. açısından söylemiyorum bunu, tarihten aldığımız sorumluluk ve yaşamakta olduğumuz tarihi süreç bizi buna mecbur kılıyor.
Yazan: Fütürist, Dijital Dönüşüm Danışmanı Samet Çelik
Dijital Dönüşüm’ün gündemimize girdiği son 5 yılda gözlemledim ki, bu önemli ilerleme süreci maalesef birkaç popüler başlık ve bunlarla ilgili haberler, yazılar etrafında dönüyor: Büyük veri, nesnelerin interneti, 5G, akıllı şehirler, 3B yazıcılar, yapay zeka vs. Bu başlıkların her biri çok önemli ve üzerine ciddiyetle kafa yorulması gereken konular, ancak bu tartışmalarda ve yayınlanan haber, yazı ve raporlarda önemsenmeyen kritik ve değişim sürecinin can damarı olan başka konular var: Dijital farkındalık düzeyi ve eğitim!
Avrupa Komisyonu’nun yaptığı “Uluslararası Bilgisayar ve Enformasyon Okuryazarlığı Anketi (International Computer and Information Literacy Survey-ICILS)” çalışması, önceliğimizi eğitime vermemiz gerektiğini suratımıza tokat gibi çarpıyor (Avrupa Komisyonu, 2014):
Araştırma; 21 ülkeden 3300 okulda, 60 bin öğrenci ile gerçekleştirilmiş.
İkinci grafikte, bu araştırmaya katılan öğrenciler en kötüden en iyiye doğru gruplandırılmış. En kötü ‘1. grubun altı’, en iyi ise ‘4. grup’ olarak adlandırılmış.
Grafiklerden anlaşıldığı üzere Türkiye rakiplerinin bir hayli gerisinde.
Bütçe ayırıp fabrikalarınızı, iş yerlerinizi dijital teknolojilerle donatmanız mümkün ama dijitalleştirdiğiniz iş süreçlerini ve üretim tesislerini yönetecek, üretim, dağıtım, pazarlama gibi aşamalarda çalışacak insanların dijital farkındalık düzeylerini, dijital okuryazarlıklarını ve yeni çağın gerektirdiği yeteneklerini geliştirecek bir sistem kurmazsanız; ayırdığınız bütçe yatırıma değil, harcadığınız ve boşa giden paraya dönüşüverir (zaman kaybı da eklendiğinde kayıp çok daha büyük olur).
İşte bu ezber bozan paradigma değişimi sürecinde ülke olarak odaklanmamız gereken asıl konu eğitim olmalıdır. Dijital Dönüşüm’ün şekillendirdiği gelecekte nasıl yer alacağımızı, tasarlayacağımız eğitim politikaları belirleyecek.
TEPAV’ın 2016’da Microsoft için yaptığı bulut bilişim kullanımı araştırmasına göre; KOBİ’lerimizin büyük bir bölümü henüz 2. sanayi devrimini tamamlayamamışken, eğitim sistemimiz yapboz tahtasına dönmüş ve Türkiye’nin ihtiyacı olan nitelikli insan kaynağını yetiştiremez hale gelmişken; öğretmenlerimizin, üniversite hocalarımızın, kamu, özel sektör ve sivil toplumdaki karar vericilerin büyük bölümü içinde bulunduğumuz paradigma değişiminin farkında değilken; ülkemizin yeni sanayi devrimine ve Dijital Dönüşüm’e ayak uydurması, boş bir hayalden öteye gidemeyecek gibi görünüyor maalesef (TEPAV, 2016).
2017’de yayınlanan TÜBİTAK ve TÜSİAD’ın ayrı ayrı yaptıkları araştırmalar da gidişatın iyi olmadığını gözler önüne seriyor:
TÜBİTAK’ın “Yeni Sanayi Devrimi: Akıllı Üretim Sistemleri Teknoloji Yol Haritası” çalışması kapsamında yapılan saha araştırmasında, şirketlerin sadece %22’sinin akıllı üretim sistemleriyle ilgili detaylı bilgi sahibi olduğu ve Türk sanayisinin 2. ve 3. sanayi devrimlerinin arasında bulunduğu sonucuna ulaşılmış (TÜBİTAK, 2017).
TÜSİAD tarafından yapılan benzer bir araştırmada da sanayi şirketlerindeki dijital teknoloji uygulamalarının henüz pilot proje seviyesinde (TÜSİAD, 2017:43), yönetişim ve strateji yetkinlik seviyelerinin çok düşük olduğu sonucuna ulaşılmış (TÜSİAD, 2017:47).
OECD de pek iç açıcı konuşmuyor: Türkiye, işgücü kabiliyetleri açısından Dijital Dönüşüm’den etkilenecek ülkeler arasında yüksek riskli bir ekonomi (OECD, 2018).
Görüldüğü üzere durumumuz pek parlak değil. Yukarıdaki mevcut durum tespitiyle dikkatinizi çekmeyi başardığımı umuyorum. Gelin şimdi de kısaca Dijital Dönüşüm’ün ne anlama geldiğine ve acil olarak hangi adımların atılması gerektiğine bakalım…
Dijital Dönüşüm Nedir?
Dijitalleşme; bağlantılılık ve tekilleşme ile birlikte içinde bulunduğumuz yüzyılın ana eğilimlerinden biridir. Henüz başlangıç aşamasında olduğumuz Dijital Dönüşüm; üretim şekilleri, tüketim tercihleri, iletişim, pazarlama, lojistik, toplumsal refah, sosyoekonomik yapı, iş modelleri, siyaset, küresel yönetişim, strateji, kültür gibi alanları güçlü şekilde etkileyen bir paradigma değişimidir. Teknik yönleri kadar felsefi arka planı da önem arz etmektedir ve bu değişim süreci esas olarak zihniyet değişimini zorunlu kılar.
Bir diğer ifadeyle Dijital Dönüşüm, zamanın ruhunu (zeitgeist) idrak etmekle ilgilidir. Dolayısıyla bu değişim sürecini bütüncül bir yaklaşımla ele almak mecburiyetindeyiz.
Sanayi 4.0 Devrim midir?
Sanayi 4.0 gündemimizin popüler başlıklardan biridir ancak yaygın söylemin aksine bir devrim değildir!
Sanayi 4.0; üretim hatlarında birbiriyle konuşan ve öğrenen makineler, sensörler, bulut bilişim, veri analitiği ve diğer akıllı sistemlerin (kısaca siber-fiziksel sistemlerin) bütüncül kullanımıyla fabrikaların daha “akıllı” hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Sanayi 4.0 devrimsel değil; Arpanet’le başlayan ve “world wide web (www)”in icadıyla kolaylaşıp yoğunlaşan veri paylaşımının devamı olarak kabul edebileceğimiz bir evrimsel süreç, yani ilerlemedir.
İlerlemeleri devrim olarak kabul etmeyi bırakıp, yakın gelecekte yüzleşeceğimiz ve henüz ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz ‘asıl devrime’ hazırlanmalıyız.
Asıl Devrime Hazırlanmak İçin Dijital Dönüşüm Ssüreci Nasıl Yönetilmeli?
Dijital Dönüşüm’ü şirketin her kademesine yaymak için tüm birimlerin birlikte çalışması gerekir ve bu birlikteliğe de -yaygın görüşün aksine- Bilgi Teknolojileri birimi değil, İnsan Kaynakları birimi liderlik etmelidir. Çünkü bir şirketin Dijital Dönüşüm çalışmalarında başarıya ulaşması için aslolan, hakim zihniyetin ve kültürün değişmesidir. Bu da ancak insanları dönüştürerek ve şirket kültürünü yeniden tasarlayarak sağlanabilir. Değişim, bir şirketin veya kurumun politika belirleyici ve karar verici kademesi olan üst yönetimle başlar. Şirketlerine liderlik edenler, bu paradigma değişimini doğru kavrarsa Dijital Dönüşüm için gereken isabetli kararları alıp doğru politikaları hayata geçirebilirler.
Burada önemli bir nüans var: İnsan Kaynakları; Dijital Dönüşüm sürecini kendi uhdesine almak için değil, “değişim birimi“ kurmak ve 21. yüzyılda gereken doğru şirket kültürünü ve yetenek politikalarını tasarlamak için bu liderliği üstlenmeli, zamanı geldiğinde vazifeyi ilgili birime devrederek kendi iş alanına dönmelidir. Aksi taktirde atılacak adımlar kadük kalır.
Büyük balığın küçük balığı yediği dönemi geride bıraktık, artık çevik balığın hantal balığı yediği dönemdeyiz. 21. yüzyıl şirketi; gelecek vizyonu olan, öğrenen, çevik, yetenekleri yöneten ve geliştiren, klasik hiyerarşik düzenden ağ yaklaşımına göre kendini güncelleyen bir kültüre sahip olmalıdır. Doğmakta olan dijital çağda varlık gösterebilmenin temel koşulları artık bunlardır, denilebilir.
Asla akıldan çıkarılmaması gereken; “Facebook’u insanların hayatından çıkarırsanız hiçbir şey değişmez ama ağır sanayiyi çıkartırsanız, hayat durur.“ gibi değişimi reddeden önermeler döneminin kesin olarak bittiği gerçeğidir (bu önerme ayrı bir yazı konusudur). Bunu şu birkaç gelişmeye bakarak idrak etmek mümkündür: Geleneksel medyanın, daktilo ve kamera üreticilerinin, müzik ve otomotiv sektörlerinin, otel ve taksilerin yaşadıklarını, ağır sanayinin de yaşamayacağının bir garantisi yoktur. Çünkü Sanayi 4.0; üretimi büyük fabrikalardan alıp, tabana yaymaya başladı bile…
Acilen Doğru Şekilde Harekete Geçmeliyiz!
Bu değişim süreci; kısa vadede iktisadi, toplumsal ve politik sistemleri kökten değiştirecek kadar güçlü olduğundan karamsar senaryoların sesi daha çok işitilse de uzun vadede insanın gücünün yetmediği kısıtları aşabilecek imkanlar ile yeni işler ortaya çıkarma ve toplumsal refahı artırma potansiyeline sahiptir.
Doğru bir Dijital Dönüşüm stratejisi için; günü bile kurtaramayan kopyala-yapıştır yöntemlerin, popüler ve hamasî söylemlerin acilen terkedilmesine; bütüncül bir kalkınma politikasına, etkili liderlik ve yönetişime, isabetli stratejilere, bilgi üretimine, güçlü inovasyon altyapısına, çağın gereklerine uygun ve istikrarlı eğitim sistemine, nitelikli işgücüne, değişim sürecini yönetebilecek mekanizmalara ve en önemlisi bunları hayata geçirecek sabra ve azme ihtiyaç vardır.
Transistörün icadıyla başlayan bu paradigma değişimi, dijitalleşmeyle birlikte kurumsal ve bireysel tüm alan ve katmanlara nüfuz ederek insanlık tarihinde nadir görülen bir kırılma başlattı. Gelecekte konu uzmanları yaşadığımız zamanı muhtemelen yeni bir çağın başlangıç dönemi ve bizleri de öncü nesil olarak tanımlayacaktır.
Türkiye olarak bu öncü neslin parçası olmayı hedeflemeli ve bugünden tezi yok harekete geçmeliyiz.