Tüm dünya geneline baktığımızda çevrimiçi olarak harcanan sürenin; bilgisayarlar, tabletler, dizüstü bilgisayarlar ve cep telefonları dahil, günde ortalama 6 saat 49 dakikaya ulaştığı görülüyor. Bu süre, internet kullanıcılarının üç yıl önce çevrimiçi olarak harcadıkları süreden yarım saat daha fazla. Öte yandan, EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) ve LATAM (Latin Amerika) ülkelerinde mobilde geçirilen zamana bakıldığında ise, mobil uygulamaların günde 3 saatten fazla kullanıldığı gözlemleniyor. 2021’de ise bu rakamın en az 30 dakika daha artması bekleniyor.
Tüm bu verilere bakıldığında, akıllı telefonlar ve tabletler gibi mobil cihazların günümüzde öncü reklam platformları haline geldiğini söylemek de kesinlikle yanlış olmaz.
CBS News’e göre, bir kişi 1970’lerde yaklaşık ortalama 500 reklama maruz kalıyordu. Bugün bu rakam yaklaşık 5.000! Hal böyle olunca da markaların ürünlerini veya hizmetlerini tanıtmak ve pazarlamak için ciddi bir rekabet içinde olduğu açıkça görülüyor. Bu rekabet sırasında ise markaların ve reklam verenlerin karşılaştığı ciddi zorluklar ve geçmeleri gereken testler de var.
Günümüz reklamcılığında reklam sahtekarlığının artmasıyla birlikte en önemli zorluklardan biri şüphesiz marka güvenliği. Traffic Guard/Juniper’a göre, reklam dolandırıcılığının maliyetinin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde tüm bölgelerde artması ve global rakamın 34 milyar dolardan 87 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Özellikle APAC (Asya – Pasifik) bölgesi, 19 milyar dolardan 56 milyar dolara yani neredeyse üç katına çıkan kayıplarla en ağır darbeyi almaya devam edecek gibi görünüyor.
Marka güvenliğinin önemli bir sorun olarak ortaya çıkmasının üzerinden birkaç yıl geçti ama uzun yıllar da gündemimizden düşmeyecek gibi görünüyor. Günümüzde pazarlamacıların veya reklam verenlerin amacı sadece markalar ve tüketiciler arasında güven oluşturmak değil, aynı zamanda ajanslar, yayıncılar ve reklam sürecine dahil olan tüm platformlar arasındaki iletişimi güçlendirmek ve bu şekilde reklam deneyimi olarak nitelendirebileceğimiz marka/reklam hatırlanabilirliği ve marka bağlılığı sonuçlarını artırmak. Bu nedenle reklamlarının zararlı veya saldırgan içeriklerin yanına yerleştirilmesini, marka bilinirliğine ve kampanya mesajına zarar vermesini istemiyorlar.
Reklam verenlerin marka güvenliği endişelerini gidermek için önemli adımlar atılmış olsa da sorunun ortadan kalkmadığı açık. AdColony’nin geçen yıl yayınladığı 2019 Marka Güvenliği Araştırması verilerine göre, kullanıcıların mobil oyunlarda reklamlarla karşılaşmayı YouTube, Snapchat ve Instagram’dan daha çok tercih ettikleri görülüyor. Kullanıcıların aynı zamanda uygunsuz içeriğe maruz kalmanın ve “yalan haberlerin” reklam veren veya platform hakkındaki görüşlerini de olumsuz etkilediğini gözlemleniyor. Aradan bir sene geçtikten sonra, 2020 Marka Güvenliği Araştırması verilerinin de fazla değişiklik göstermemiş olması; pazarlamacıların veya reklam verenlerin reklamlarını güvenli bir ortamda göstermeleri ve kampanya mesajlarını daha güvenli platformlarda hedef kitlelerine iletmelerinin hala ne kadar önemli olduğunu bizlere gösteriyor.
Türkiye özelindeki sonuçlara baktığımızda mobil kullanıcılar reklamlarla önce yüzde 24 ile YouTube’da karşılaşmayı tercih ederken, ikinci olarak yüzde 21 ile Google ve Instagram’da ve ardından yüzde 16 ile Mobil Oyunlarda karşılaşmayı tercih ediyorlar. yüzde 39 oranla Facebook ve yüzde 30 ile YouTube, tüketicilerin marka açısından güvenli olmayan içerikler gördükleri ilk platformlar arasında yer alırken, bu oran mobil oyunlarda yüzde 4 olarak karşımıza çıkıyor. Ankete katılanların yüzde 60’ı bu tür içeriklerin yakınında reklamları görmelerinin “reklamveren hakkındaki algılarını olumsuz etkilediğini” söylüyorlar. Yüzde 11 ile Mobil oyunlar ve yüzde 17 ile Snapchat en düşük “sahte haber” oranına sahipken, bu oran Facebook’ta yüzde 47, Instagram’da yüzde 31 ve Google’da yüzde 25 gibi büyük oranlarla karşımıza çıkıyor. Ankete katılanların yüzde 57’si ise Koronavirüs içeriğinin yanında bir reklam görmenin, reklam verene yönelik algılarını olumlu yönde etkilediğini söylüyor.
EMEA bölgesi özelinde araştırma verilerine baktığımızda ise mobil kullanıcılar reklamlarla ilk olarak yüzde 21 ile Facebook’ta karşılaşmayı tercih ediyorlar. Bunu sırasıyla yüzde 19 ile Mobil Oyunlar ve yine yüzde 19 ile Google takip ediyor. Yüzde 47 ile Facebook ve yüzde 25 ile YouTube, mobil oyunlardan yüzde 6’lık daha fazla oranla tüketicilerin marka açısından güvenli olmayan içerik gördükleri ilk platformlar arasında yer almaya devam ediyor. Ankete katılanların yarısından fazlası (yüzde 56), reklamları bu tür içeriklere yakın yerlerde görmelerinin “reklamveren hakkındaki algılarını olumsuz etkilediğini” söylüyorlar. Yüzde 7 ile mobil oyunlar ve yüzde 5 oranla Snapchat en düşük “Sahte haber” oranına sahipken , bu oran Facebook’ta yüzde 46, YouTube’da yüzde 23 ve Google’da yüzde 22 gibi büyük oranlarla karşımıza çıkıyor. Ankete katılanların yüzde 42 ile neredeyse yarısı, Koronavirüs içeriğinin yanında bir reklam görmenin, reklam verene yönelik algılarını olumlu yönde etkilediğini söylüyor.
Araştırmanın tamamını buradan incelemek mümkün.