Sizler sabahtan akşama kadar iş yerinde çalışıp evinize ekmek götürme telaşındayken, bir yerlerde yapay zeka sizin yaptığınız işin inceliklerini öğrenmekle meşgul. Günü geldiğinde, şu an yaptığınız işi sizden çok daha iyi ve hızlı yapabildikleri iddiasıyla karşınıza dikilecekler. Peki bu insanlık için bir felaket senaryosunun başlangıcı mı, daha güzel bir geleceğin ilk adımı mı?
Yüzlerce yıldır pek çok konuda makinelerden yardım alıyoruz. Endüstriyel üretim süreçlerinden matematik hesaplarına kadar pek çok alanda makineler bizi geride bıraktılar. Üstelik durmuyorlar. Son yıllarda teknolojik gelişimin katlanarak artması sayesinde, insana özgü olduğunu düşündüğümüz ve kendimizi üstün hissettiğimiz pek çok alanda varlıklarını hissettiriyorlar. Çevrelerini inceliyorlar, oyun oynuyorlar, okuyorlar, izliyorlar, öğreniyorlar, öğrendiklerini farklı şekillerde bir araya getirerek karşılaştıkları problemlerin çözümüne dair hayal bile edemeyeceğiniz yeni yöntemler üretiyorlar.
Emin olun ki makineler, gelişen yapay zeka eşliğinde kısa sürede sizin yaptığınız işe de göz dikecek. Endüstriyel devrimin aksine bu kez sadece bileğinizin gücüyle ortaya koyduğunuz emekle değil; düşüncelerinizle, yaratıcılığınızla, becerilerinizle, sizi insan yapan niteliklerinizle rekabet edecekler.
Örneğin şu anda bu satırları yazan editörünüz, en çok tehlikede olan meslek gruplarından birine dahil. 2016 yazında düzenlenen Rio Olimpiyatları sırasında Washington Times’ın skor veya madalya haberlerinin tamamına yakını, sonuçların açıklanmasından saniyeler sonra yapay zeka tarafından hazırlanarak yayına alındı. Google, müşterileriyle doğrudan iletişim kuran yapay zeka asistanının daha düzgün cümleler kurmasını sağlamak için 2 bin 865 adet romanın içeriğindeki cümleleri analiz ediyor. Google ve Oxford Üniversitesi araştırmacılarının ortak çalışmasıyla binlerce saat BBC yayını izleyen yapay zeka, dudak okumayı öğrenerek yüzde 46,8 doğruluğa ulaştı (profesyonel dudak okuyucunun aynı testteki başarısı yüzde 12,4).
Peki tüm bunlar bizi endişelendirmeli mi?
Uzmanlar bu noktada ikiye ayrılıyor. Bir kısmı yapay zeka ve robotların yakın gelecekte düşük maliyetli, şikayet yorulmak nedir bilmeyen bir çalışan ordusuna dönüşerek insanların işini elinden alacağını düşünüyor. Bununla birlikte böyle bir dönüşümün sosyal ve ekonomik sonuçlarına ise hazır olmadığımızı düşünüyor. Bir kısmı ise yapay zekanın insanın yerini almak yerine insana özgü yeteneklerimizi daha da geliştireceğine, bizi tamamlayacağına ve fırsatları çeşitlendireceğine inanıyor.
Amaç İnsanın Yerini Almak mı, Daha İyi İnsana Ulaşmak mı?
Bu görüşlerden hangisi daha doğru? Önce iyi olan senaryodan başlayalım. Bugüne dek gelişmiş ekonomilerde otomasyon nedeniyle iş alanı ortadan kalkan pek çok çalışanın, otomasyona bağlı süreçlerle ortaya çıkan yeni iş kollarına ve hizmet sektörü gibi insana özgü farklı alanlara yöneldiğini gördük. Ancak bu kesim daha çok mavi yakalı dediğimiz grubu ilgilendiriyordu.
Uzmanlar şimdi yapay zekanın beyaz yakalılara özgü işlerde de varlık göstereceği, alternatif ortaya koyacağı bir gelecekte neler olabileceğini kestirmeye çalışıyor. Üstelik Oxford Üniversitesi araştırmacıları Carl Frey ve Michael Osborne’a göre bu soruya cevap bulmak için fazla vaktimiz yok. Frey ve Osborne’un 2013 yılında 702 farklı iş kolunu bir analize tabi tutarak bunların otomasyona ne kadar uygun olduğunu değerlendirdiği araştırmanın sonuçları, Amerika Birleşik Devletleri’nde şu an mevcut işlerin yarısının 20 yıl içinde otomasyon sistemleri tarafından yerine getirebileceğine işaret ediyor.
Eğer çocuk eğitimi, psikoterapi, koreografi, cerrahi ve diş hekimliği gibi ince işçiliğe ihtiyaç duyan veya insan doğasını anlamayı gerektiren işlerde çalışıyorsanız, diğer bir deyimle yaptığınız iş güçlü sosyal etkileşim, özgün düşünce, yaratıcılık ve ince motor becerilere ihtiyaç duyuyorsa nispeten güvendesiniz. Diğer grupların işi ise oldukça zor.
McKinsey de araştırmasında günümüz yaygın iş kollarının yüzde 45’inin yakın zamanda otomasyonla çözülebileceğini söylüyor. Ama bunların da çoğunun ucundan yine birilerinin tutması gerekecek, zira McKinsey’e göre her şeyiyle tamamen otomasyona devredilebilecek işlerin oranı sadece yüzde 5. Yine de bu dünyadaki çoğu dengeyi değiştirmeye yetecek bir oran.
Durum böyle olsa da Accenture Teknoloji Lideri Paul Daugherty’e göre fazla endişelenmemize gerek yok. “Silikon Vadisi ve dünyanın diğer teknoloji merkezlerinde üretilen yapay zekaya dayalı otomasyon sistemlerinin çoğu insanın yerini almaya değil, insanların sahip oldukları yetenekleri geliştirmeye odaklanıyor” diyor Daugherty. İş süreçlerini daha akıllı ve verimli hale getiren, makinelerin veri işleme yeteneklerini yöneticilerin karar süreçlerini desteklemek için kullanan ve büyük veri yığını içinde daha önce görülemeyen fırsatları bulup ortaya çıkarabilen sistemlerin, büyük bir ekonomik canlılığı da beraberinde getireceğine inanıyor.
Bunun en belirgin örneklerini Airbnb, Uber ve BlaBlaCar gibi örneklerde görmek mümkün. Bu şirketler çoğu sunumda ‘onun evi yok; ama dünyanın en büyük emlak şirketi, onun arabası yok; ama dünyanın en büyük taksi şirketi’ gibi klişeler eşliğinde ısıtılıp önümüze koyuluyorlar. (neyse ki son zamanlarda sayıları bir hayli azaldı). Aslında bu girişimlerin yaptığı, kapitalizmin hizmet sektöründe yeterince etkin olmadığı boşlukları değerlendirerek internet ve uygulama tabanlı paylaşım ekonomisi temelinde fırsata çevirmekten ibaret. Evinizdeki boş odanın, arabanızdaki boş koltuğun öylece durmak yerine ekonomik değere dönüşmesini sağlayan bu düşünce yapısı, daha önce görmediğiniz, değerlendiremediğiniz fırsatların nasıl görünür kılınabileceğine dair güzel birer örnek.
Tabii belli noktalarda insana özgü dokunuşun hiçbir zaman değerini kaybetmeyeceğini düşününler de var. “Silicon Collar: An Optimistic Perspective on Humans, Machines, Jobs” kitabının yazarı Vinnie Mirchandani, Japonya’yı örnek gösteriyor. “El sanatı ustalarının en fazla takdir gördüğü, sunulan her hizmetin büyük derinlik anlayışı ve saygı ile sunulduğu Japonya aynı zamanda otomasyonu en fazla adapte eden kültürlerin başında geliyor” diyor Mirchandani. “Makinelerin yaptığı işe kıyasla kusurlu da görünse, insan dokunuşundan asla vazgeçmeyeceğiz.”
Hakikaten de Japonya, bonsai ağaçlarını budamak için özel olarak el işçiliğiyle üretilen bir makası 35 bin dolara satın alabilmek için ustasına sipariş edip üretimi için 6 ay bekleyebildiğiniz ilginç bir ülke.
Dünya Bu Değişime Hazır mı?
Dönelim yine konumuza. Bir kısım insan yapay zeka ve robotların insanların hayatını kolaylaştıracağını düşünüyor. Ama, 19’uncu yüzyılda benzer vaatlerle ortaya çıkan endüstri devrimi acaba sözünü yerine getirebildi mi?
Yüksek İşsizlik Oranlarını Karşılamaya Hazır mıyız?
Bu kez durum biraz farklı. Endüstri devrimi yüz yıldan uzun zamana yayılan bir süreçti. Oysa katlanarak artan teknolojik olanaklar eşliğinde yapay zekanın hızlı gelişimi, sosyal adaptasyona fırsat bırakmadan pek çok kişiyi yeni iş aramaya veya yapacak iş icat etmeye mecbur kılacak. Soru şu: Robotların ve yapay zekanın insanların işlerini ele alacağı bir düzende yüzde 25, yüzde 50, hatta belki daha üstü işsizlik oranlarını karşılamaya hazır mıyız?
Rahmetli Stephen Hawking, bu noktada geleceğe karamsar bakan isimlerin başında geliyor. Hawking otomasyon nedeniyle orta sınıf işlerde çalışanların açıkta kalmasının ekonomik eşitsizliği derinleştireceğini, bunun da önemli sosyal ve politik etkileri olacağını sık sık dile getirmişti. “İnternet ve teknoloji sayesinde çok küçük bir grup, az sayıda kişiyi istihdam ederek inanılmaz kazançlara imza atacak” diyordu Hawking. “Bunun yıkıcı etkilerini de göz ardı edemeyiz. Birçok çalışan bırakın yaşam standardını korumayı, yaşamak için mücadele etmek zorunda kalacak.”
Yani Hawking, endüstriyel devrimle gelen kapitalizmin ortaya koyduğu sorunların yapay zeka ve robotların istilasıyla daha da derinleşeceği uyarısında bulunuyor. Endüstriyel üretim, verimlilik derken milyarlarca insanın ihtiyacını karşılayacak bir yapı ortaya koyduk. Ama hala dünyanın en zengin 20 kişisinin toplam mal varlığının dünyanın en fakir 3 milyar kişisinin toplam mal varlığına eşit olması gibi bir gerçek var elimizde. Yapay zeka ve robotlar işin içine girdiğinde, belki de dünyanın en zengin 5 insanın mal varlığı toplamının dünyanın en fakir 5 milyar insanına eşitlendiği bir tablodan bahsedeceğiz.
Evrensel Gelir Kavramı Çare Olabilir mi?
Geleceğe dair benzer endişeler taşıyan günümüzün önemli teknolojik düşünürleri arasında yer alan Elon Musk , çözüm olarak evrensel gelir diye bir kavram öneriyor. “Madem işlerimizi robotlar devralacak, madem üretimi onlar yapacak, o zaman onların ürettiği ekonomik değerle yaşayan herkes için bir baz gelir modeli oluşturabiliriz” diyor Musk. Böylece insanların daha büyük sorunların çözümü için zaman yaratabileceğini, daha büyük amaçlara odaklanabileceğini düşünüyor.
Hawking’in endişesine cevap Musk’ın ütopyası… Doğduğu anda emekli olan bir insan ırkı acaba nasıl davranırdı? Kendini sanata, yaratıcılığa, üretime mi verirdi, durduğu yerde hareket etmemeyi mi tercih ederdi? Bana yatmak şahsen daha çekici geliyor.
Araştırmacıların Haklı Endişesi: Ya Kontrolden Çıkarsa?
Bir de işe diğer tarafından bakalım. Hawking yine yaklaşık olarak şöyle bir şey demişti: “Yapay zeka dünya için öyle bir tehdit haline gelebilir ki, insanlığı bizim bile hayal edemeyeceğimiz yöntemlerle ortadan kaldırabilirler.”
Gerçekten de bir gün yapay zeka varlığını ve amaçlarını sorgular hale gelirse, amacının sürekliliği için yanlış kararlar almayacağını nasıl bilebiliriz?
Bu soru geçmişten beri başta Nick Bostrom olmak üzere pek çok kişinin aklına takılmış. Buna dair Bostrom’un 2014 yılında yazdığı “Superintelligence” adlı kitaptan alınan iki çarpıcı örnek var. Bunlardan birincisi ataş; yani kağıt tutucu üretmek için tasarlanmış bir yapay zekanın dünyadaki tüm kaynakları bu amacını yerine getirmek için kullandığı bir senaryoyu temel alıyor. Kanınızdaki demiri bile ataş yapmak için kullanıyor mesela. İnsanları mutlu etmek için programlanmış bir diğer örnek ise işi insan beyninin mutlulukla ilgili olmayan kısımlarını kesip atmaya kadar götürüyor.
“Yapay zeka dünya için öyle bir tehdit haline gelebilir ki, insanlığı bizim bile hayal edemeyeceğimiz yöntemlerle ortadan kaldırabilirler.” – Stephen Hawking
Aslına bakarsanız ikisinin de kendilerine verilen işi en iyi şekilde yapmaktan, en iyi sonuca en kesin biçimde ulaşmaktan başka bir amacı yok. Sorun şu ki mantıklı görünen şey sizi her zaman doğru sonuca götürecek diye bir şey yok. Bizi insan yapan en önemli şeylerden biri de bunun ayırdında olmamız. Peki yapay zekanın insan benzeri etik değerlere sahip olmasını nasıl sağlayacağız? Cevabı bilmiyoruz. Kendi kendine öğrenme yeteneği olan bir sistemin kendini geliştirirken alacağı kararların hoşumuza gideceğinin de bir garantisi yok.
Bu nedenle araştırmacılar, kontrolün daima insanların elinde olmasını sağlayacak kapatma düğmelerini oldukça ciddiye alıyorlar.
Akıllı Gelecekten Kaçış Yok
Go, son derece karmaşık bir strateji oyunu. Satrançtan farklı olarak çok daha fazla hesaplanabilir olasılığa sahip ve daha sezgisel bir oynanışa ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle usta bir Go oyuncusu karşısında varlık gösterebilmek, uzun zamandır yapay zekanın insan zekası karşısında kendini ispatlayabileceği en önemli alanlardan biri olarak kabul ediliyordu.
1997’de IBM’in Deep Blue adlı süper bilgisayarının dönemin dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’u mağlup etmesinden yaklaşık 20 yıl sonra, 2016 yılının Mart ayında bu kez Go oynamak için tasarlanan AlphaGo adlı yapay zeka dünya Go şampiyonu Lee Sedol’u 4-1 mağlup etti. Burada ilginç olan şey, AlphaGo’nun kazandığı oyunlardan birini yüzyılların birikimini ve öğrenilmiş tekniklerin tamamını hiçe sayan bir hamle yaparak kazanmış olmasıydı.
Acaba kurgulanan yapay zeka bugüne kadar kimsenin göremediği bu tekniği nasıl keşfetti? Hiç denenmemiş bir yola girmeyi neden tercih etti? Şimdilik bu sorunun cevabını bilen yok. Fakat bu bir hamle gelişmiş bir yapay zekanın sınırlı da olsa bir yaratıcılık ortaya koyabileceğini, yapay zekadan yaratıcı zekaya evrilebileceğini gösteriyor.
Ahtapotların sinir sistemleri boyunca yayılan beyinlerinden toplumsal koordinasyona dayalı karınca kolonilerine kadar pek çok farklı şekilde karşımıza çıkan zeka, dünyanın en güçlü ve en değerli doğal kaynağı. İnsan zekası ise tüm zeka formları içinde yeni zeka biçimlerini hayal edebilme, tasarlayabilme ve hayata geçirebilme yeteneğine sahip olan yegane örnek.
Bugün insan zekasının yapay zeka tarafından desteklenmesiyle, genişletilmesiyle ortaya çıkacak yeni olasılıkların, evrim sürecimize damga vuracak dev bir sıçramanın eşiğindeyiz. Bunun ne getireceğini kestirmek zor, ama dünyayı bir şekilde değiştireceği kesin.
Yapay zeka ya başımıza gelen en iyi şey olacak, ya da en kötü şey.