Kuralıyla Uygulandığında Türkiye’yi Değiştirecek Model: Arakla-Geliştir

Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin önemi büyük. Ancak bu süreç içerisinde çok sayıda firma kopyalama aşamasında takılı kalıyor. Rakip firmaların geliştirdiği ürünlerin fikri mülkiyet hakları hiçe sayılarak kopyalanıyor ve ardından rakip ne yapacak diye bekleniyor. Bu durum, fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda sınıfta kalan ülkemizde gerçek Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasını da engelliyor. Peki doğru uygulamalarla bu durumun önüne geçilebilir mi? Kemal Sidar’ın yazısı.

Proje yönetimi ile ilgi bir seminerde örnek olay sunumu için davet ettiğimiz bir müşterimizin favori deyişidir arakla-geliştir. Ama hemen aklınıza kötü şeyler gelmesin. Her ne kadar akla kötü düşünceler getirse de, doğru bir “araklama” süreci birçok ülkenin gelişiminde önemli rol oynar. Bu süreçten güçlenerek çıkan iyi örneklerin Japonya, Güney Kore ve son zamanlarda Çin olduğunu söylersem sanırım ifadeyi biraz daha net ortaya koymuş olurum.

Japonya bu yarışta hemen hemen ilk başı çeken ülkeler arasında. Bu aynı zamanda Güney Kore’nin 70’lerde bizden kötü durumdayken şu an nasıl bizim 3-5 katımız olduğunun da cevabı. Çin ise 2000’lerin sonlarına doğru hızlandırdığı atağının meyvelerini toplamaya çoktan başladı bile.

Yukarıda örnek verdiğim ülkelerin özgünleşme ve markalaşma yolundaki temel adımlarını, daha kaliteli ve gelişmiş ürünlerden öykülenme oluşturuyor. Şu anda Çin sanayisinin de yaptığı gibi bu ülkeler global pazarda iyi, bazen de kötü ne varsa kopyaladılar ve teknolojisini yerelleştirdiler. Bu yerlileştirme sürecini teknik üniversiteler, üniversite-sanayi işbirliği, kamu teşvikleri, girişimci sermayeleri, azaltılmış bürokrasi, tasarım ve marka gücüyle destekleyerek bugünkü konumlarına doğru adım adım ilerlediler.

Aslında formül basit, işe yarayan örnekleri de ortada. Peki bu model Türkiye’ye de uyarlanabilir mi?

Cevabı evet, ama belli koşulları sağlamak şartıyla. Örneğin Çin ve Hindistan’ın uygulamadaki en büyük sorunu aşırı nüfus yoğunluğuydu. Bizim sorunumuz ise iş ve yaşam kültürümüz.

Ben bu probleme “araklamaya takılı kalmak” diyorum.

Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin önemi büyük. Ancak bu süreç içerisinde çok sayıda firma kopyalama aşamasında takılı kalıyor. Rakip firmaların geliştirdiği ürünlerin fikri mülkiyet hakları hiçe sayılarak kopyalanıyor ve ardından rakip ne yapacak diye bekleniyor.

Bu durum, fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda sınıfta kalan ülkemizde gerçek Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasını da engelliyor. Ciddi araştırmalar sonucunda ortaya çıkardıkları ürünlerin ve hizmetlerin kolaylıkla kopyalandığını gören şirketler hem yeni ürün geliştirmeye, hem de Ar-Ge alt yapısına daha az para harcamaya başlıyor.

Bu durumu engellemenin iki geçerli yolu var: Kanunların doğru ve zamanında uygulanması ve Türk firmalarının Ar-Ge’yi kültürel olarak sindirmesi. İlk seçenek daha net, kısa vadeli ve kolaylıkla uygulanabilme özelliğine sahip. Neticede hizmet vermeye başlayan ihtisas mahkemelerinin fikri mülkiyet hakları konusunda uzmanlıkları arttıkça ve caydırıcı cezalar verildikçe, kültürel değişime gitme mecburiyetini hisseden şirket sayısının da arttığını göreceğiz.

Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin önemi büyük. Ancak bu süreç içerisinde çok sayıda firma kopyalama aşamasında takılı kalıyor. Bu durum, fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda sınıfta kalan ülkemizde gerçek Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasını engelliyor.

Yerlileştirme ve özgünlük katarak mevcut ürünleri ileriye götürmek içinse zaman ve adanmışlık gerekiyor. Fuarlarda görülen ürünler kopyalamak yerine, kalıcı şekilde belli bir sistematik ve bilimsel verilere dayalı, riskli projeler geliştirmenin acılı olması şirketler için elbette ki kaçınılmaz.

Ama acı yoksa kazanç da yok!

Kazanç yolundaki bu acıyı biraz dindirmenin yolu süreci kolaylaştıracak planlı adımlar atmaktan geçiyor. Bu sayede üstlenilen risk seviyesini düşürerek kazanç olasılığını artırabilirsiniz.

Hazır konu buraya gelmişken size bu yoldaki adımlarınızı sağlam atmanızı sağlayacak ve hızlandıracak bazı ipuçları vereyim:

  • Herhangi bir odanın kapısına Ar-Ge yazarak orayı Ar-Ge birimi yapamazsınız. Ar-Ge birimlerinin hem fiziksel hem psikolojik dış etkilerden korunması gerekir. Herkesin içinden geçtiği bir yol yerine biraz daha gözden uzak, ama gönülden ırak olmayan alanlar yaratmalısınız.
  • Ar-Ge birimlerinin mevcut teknolojiler, trendler ve literatür konusunda deneyimleri, teknik danışmanlık desteği ve zaman içerisinde gelişen bir altyapıya sahip olması özgünleştirme sürecinde önemli faktörlerdir. Eksik kalınan konularda farklı kurum ve şirketlerle işbirliğine gitmekten çekinmeyin.
  • Ar-Ge sadece bir departmandan ibaret değildir. Ar-Ge’yi bir kenarda pasifleştirmek ve zorlama projeler yapmak yerine, proje ekiplerini şirketin yaşayan bir parçası haline getirmelisiniz. Saha satış elemanlarından kaliteye kadar farklı birimlerle açık ve kontrollü bir iletişimin sağlanması, yüksek katma değerli proje fikirlerinin geliştirilmesine olanak sağlar.
  • Uzun vadeli ilerleme, üçer aylık projelerle ya da günlük değişen önceliklerle sağlanamaz. En azından yıllık bazda geliştirme stratejileri belirlenmeli, ortaya çıkan projeler önceliklendirilmeli ve önceden tarafların üzerinde mutabık kaldığı proje planları çerçevesinde projeler sürdürülmelidir. Sürekli yön değiştirmenin ve önceliklerle oynamanın bugüne dek herhangi bir projeyi başarıya taşıdığını görmedim.
  • İzolasyon ve bağımsızlık önemlidir, ama Ar-Ge ekiplerinin kontrolsüz olması da çok sakıncalıdır. Departman yöneticilerin teknik açıklamalarla yöneticilerin kafalarını karıştırmasının önüne geçilmesi gerekir. Bu projelerdeki gecikmelerin önüne geçilmesi için önemli bir husustur. Proje yöneticilerinin teknik açıklamaları sadeleştirmesi ve projelerin somut ara çıktılara göre yönetilmesi, ekiplerin daha iyi yol almasını sağlar. Örneğin 3, 6 ve 12 aylık dönemlerde mali, teknik ve idari analizlerle hem çalışanlar sıkıştırılmamış olur hem de projeler kontrolden çıkmaz.
  • Projeleriniz vazgeçilmez değildir. Gücünüzün yetmediği, teknik ya da mali çıkmaza giren projeleri dondurmaktan veya iptal etmekten çekinmeyin.
  • Özgünleştirme ve kültür oluşturma sürecinde her türlü destek işinize yarayacaktır. Son birkaç yıldır her şeyden fazla Ar-Ge yatırımlarının desteklendiğini düşünürsek bu konuda destek alabileceğiniz çok sayıda kurum bulunuyor.

Etkin proje Yönetici Ortağı Kemal Sidar Enterprise Next’in konuk yazarlarındandır. Çalışmaları hakkında daha detaylı bilgi almak için http://www.etkinproje.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.