Hollywood Animatroniği İstanbul’da

Hollywood yapımlarında kullanılan animatronik teknoloji Türkiye’de ilk kez bir mağaza deneyiminde ziyaretçiyle buluştu. Espressolab’in Animax Designs iş birliğiyle tasarladığı 25 milyon TL değerindeki animatronik at “Kahve”, ileri mühendisliği estetikle birleştirerek ziyaretçilere sinema prodüksiyonu seviyesinde bir karşılaşma sunuyor. Bu adım, teknoloji ve sanatın bir araya geldiği yeni nesil deneyim yaklaşımını güçlendiren stratejik bir uygulama olarak öne çıkıyor.

Hollywood’un dev prodüksiyonlarında kullanılan animatronik teknoloji, ilk kez şehir yaşamının içine bu kadar doğrudan dahil oluyor. Jurassic Park ve Westworld gibi yapımların arkasındaki Animax Designs iş birliğiyle üretilen gerçek boyutlu animatronik at “Kahve”, Espressolab’in teknoloji ve kültürü buluşturan vizyonunun en iddialı örneklerinden biri olarak İstanbul’da sergilenmeye başladı. Hipergerçek hareket kabiliyeti, sinema endüstrisinin mühendislik standartları ve özel üretim süreciyle dikkat çeken eser, 25 milyon TL’lik yapım maliyetiyle Türkiye’de perakende alanında hayata geçirilen en kapsamlı animatronik çalışmalardan biri olarak öne çıkıyor.

Bu projeyle Espressolab, mağaza deneyimini yalnızca estetik bir düzenlemeden çıkarıp teknoloji temelli bir kültür alanına dönüştürüyor. Ziyaretçi ile mekân arasındaki ilişki artık yalnızca kahve etrafında değil; mühendislik, tasarım ve sanatın birleştiği çok katmanlı bir karşılaşma üzerinden kuruluyor. “Kahve”, gençlerle kurulan bağı teknoloji boyutunda güçlendirirken, robotik sanatın gündelik hayatta görünür olmasıyla mağaza deneyiminde yeni bir evrenin kapılarını aralıyor.

Mağazalarda ilk: animatronik teknoloji

Kahve’nin fiziksel geliştirme sürecinin sinema animatroniklerinde kullanılan detay odaklı yapım teknikleriyle ilerlediğini anlatan Espressolab CMO’su Ersin Kefeli, sürecin 5 ay sürdüğünü aktardı. Hazırlık aşamasının detaylarını aktaran Kefeli “Projenin arkasında oldukça yoğun bir hazırlık süreci gerçekleşti. Animax’ın teknik ekibi çalışmaya gerçek bir atı inceleyerek başladı. Hareket ritmini, kas geçişlerini ve duruşunu birebir gözlemlediler. Daha sonra bu verilerle dijital modelleme oluşturarak gövdeyi yumuşak ve sert yüzeylere ayıran özel bir haritalama tekniği kullandılar.

Gri alanlar yumuşak yüzey, mor alanlar ise sert kabuk olarak tasarlandı. Bakım erişimi için break-away paneller eklendi. Kürk yüzeyde doğru dokuyu elde etmek için yapıştırma ve kesim testleri yaptılar. Tüm bu çalışmalar tamamlandığında Kahve yaklaşık 160 kilogramlık bir ağırlığa ulaştı. Mağazalar arasında güvenle taşıyabilmemiz için de özel bir taşıma arabası da tasarlandı.” ifadelerini kullandı.

Hareket kabiliyetini ve ardındaki teknolojik özellikleri de açıklayan Kefeli, “İç yapıda tamamen alüminyum ve çelikten oluşan özel bir iskelet kullanıldı. Baş, boyun ve göz kapaklarını yöneten ayrı motor grupları bu yapının içine yerleştirildi. Baş döndürme yerine daha gerçekçi görünen boyun döndürme yani ‘neck roll’ hareketini tercih ettiler. Böylece figürün duruşu ve ritmi çok daha doğal bir hale geldi. Bu hareketlerin tamamı sinema animatroniklerinde kullanılan özel bir motion programming sistemiyle kodlandı. Mikro gecikmeler ve pacing ayarları eklenerek canlıya yakın bir akış elde edildi” dedi.

Kahve’nin enerji altyapısı ise figürün uzun süre kesintisiz çalışmasını sağlayan üçlü bir batarya sistemi üzerine kurulu. Batarya seviyesi Bluetooth üzerinden mobil cihazlarla takip edilebiliyor. Tek şarjla yaklaşık 10 saat aralıksız çalışabiliyor. Bu sürenin ardından dört saatlik bir şarj döngüsüne ihtiyaç duyuluyor. Gövdenin alt bölümünde yer alan teknik port hem açma kapama hem de şarj bağlantısı için erişim noktası olarak kullanılıyor. Bu sistem, sinema teknolojisinde kullanılan hareketli figürlerin mağaza ortamında güvenli ve sürdürülebilir şekilde çalışmasını mümkün kılan özel bir mühendislik yaklaşımını yansıtıyor.

‘Kahve’ teknolojik sanatın görünürlüğünü artırıyor

“Kahve”yi yalnızca teknik bir başarı değil, aynı zamanda sanatsal bir yorum olarak değerlendirdiklerini belirten Kefeli, “Bu teknolojiyi mağazalarımızda konumlandırırken mühendislikle estetiği buluşturan bir dil kurmaya önem verdik. ‘Kahve’, mekâna yerleştirildiği anda bir heykelden fazlasına dönüşüyor; ziyaretçiyle etkileşim kuran, merak uyandıran ve duygusal bir karşılaşma yaratan canlı bir form gibi davranıyor. Bu projeyle hedefimiz teknolojiyi herkesin günlük yaşamında karşılaşabileceği, erişilebilir bir kültür unsuru haline getirmek. ‘Kahve’yi Türkiye’de teknolojik sanatın görünürlüğünü artıran bir adım olarak görüyoruz” ifadelerini sözlerine ekledi.

Teknoloji ve sanatla zenginleşen bütünsel bir deneyim

Son yıllarda ileri dönüşüm odaklı sanat projeleri, müzik ve sahne sanatlarını içeren buluşmalar ve gençlerin katılımını destekleyen etkileşim alanlarıyla dikkat çeken Espressolab, tüm bu başlıkları ortak bir vizyon altında bir araya getirerek bütünsel bir deneyim kültürü oluşturmayı hedefliyor. Bu yaklaşım, ziyaretçilerin mekânla kurduğu bağı kahvenin ötesine taşıyarak teknolojiden tasarıma, estetikten toplumsal duyarlılığa uzanan çağdaş bir kültür atmosferi yaratmayı amaçlıyor.

Deneyimi bu bütünsel vizyonla ele aldıklarını ifade eden Ersin Kefeli, “Biz deneyimi birbirini tamamlayan farklı temas noktalarının oluşturduğu bir bütün olarak görüyoruz. Bu yaklaşımı mağazalarımızdaki atölyelerden topluluk odaklı etkinliklerimize kadar pek çok farklı katmanda geliştiriyoruz. Gastronomi tarafında Atelier ile daha zengin bir tadım deneyimi sunuyoruz. O-Club aracılığıyla dijitalde kişiselleştirilmiş, avantajlarla zenginleşen bir etkileşim alanı kuruyoruz. Sanat tarafında ise Deniz Sağdıç’ın ileri dönüşüm yaklaşımından Esra Gülmen ve Ali Elmacı’nın özgün üretimlerine uzanan çalışmalarla mağazalarımızın hem sürdürülebilirlik hem de çağdaş sanat katmanında yeni bir yorum kazanmasını sağlıyoruz. ‘Kahve’ de bu yolculuğun yenilikçi duraklarından biri. Önümüzdeki dönemde benzer projelerle bu yaklaşımı daha da ileri taşımaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Sizin de bu konuda söyleyecekleriniz mi var?