Bu ayki konuk yazarımız sektörümüzün tanınan isimlerinden biri olan ve Deloitte Türkiye’de Teknoloji Hizmetleri Lideri olarak görev yapan Gökhan Arıksoy.
Bütün odayı dolduran bilgisayarlardan masaüstü bilgisayarlara, ardından da dizüstüne; gelişmemiş internet kapasitesine sahip telefonlardan akıllı telefon ve tabletlere; şimdi de akıllı saatlere ve diğer giyilebilirlere geçiş yapıyoruz.
Artık büyük teknoloji firmaların tamamına yakını, bir tür giyilebilir cihaz üzerinde çalışıyor. Hatta şu anda aralarında bu giyilebilirlerin ana akımda yer almasını engelleyen engelleri aşmak için adeta sessiz bir savaş gerçekleşiyor bile diyebiliriz.
Her ne kadar dünyada ilk 1 trilyon dolar piyasa değerine sahip olan Apple, akıllı saati Apple Watch ile bu pazarda bile payını artırsa da her şey aslında yeni başlıyor. Giyilebilirler (wearables) terimi de halihazırda çok yeni, yaklaşık 3 yıldır terminolojide yer alıyor.
Giyilebilirlerin günlük hayatta yer edinmeye başladığı aşikâr. Fakat ya iş yerleri? Şirketler, teknolojinin bu yeni alanından nasıl faydalanabilir?
1989’da ilk filmi çekilen, 2014’te ise aynı isimle yenilenen RoboCop karakterinin filmini dünyada birçok kişi izledi, izlemediyse de karakterin ne olduğu hakkında bir fikre sahip. Dev şirketler, iş güçlerini robotlaştırmaya başladı. Ford, Lowe’s ve Audi, şu anda biyonik kıyafetler veya insan uzuvlarının bir eklentisi olarak görev yapan dışiskeletleri (exoskeleton) kullanarak çalışanların daha yüksek mesafelere erişmesini ve daha ağır eşyaları kolayca kaldırmasını sağlıyor.
Deloitte’in yaptığı bir araştırmaya göre giyilebilirler, emekli olanların iş hayatında tekrar canlanmalarını sağlayacak. Amerika’da gerçekleştirilen araştırma, 2026’da 65-69 yaş aralığındaki insanların yüzde 37’sinin aktif olarak çalışabileceğini belirtiyor. Bu rakam 1996’da yalnızca yüzde 22’ydi.
Tüm teknolojiler gibi giyilebilirler de hizmete alma bedelini azaltarak kurumlara büyük mali faydalar sağlıyor. Bu sayede küçük işletmeler de ilerleyen günlerde giyilebilirlerden fayda sağlamaya başlayacak.
Şirketlere doğru yazılım çözümleri sunmayı hedefleyen ücretsiz web servisi Capterra’ya göre, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yüzde 54’ü önümüzdeki iki yıl içerisinde giyilebilir bilişim teknolojisini kullanmayı planlıyor. Küçük işletme yöneticileri, girişimciler ve onlarla etkileşim içinde olanlar için ödüllü bir çevrimiçi mecra olan Small Business Trends’e göre, Y jenerasyonundaki küçük işletmecilerin yüzde 71’i, çalışanlarını güvende tutmak için teknolojiyi kullanıyor.
Giyilebilir teknolojinin ilk aşamada en fazla fayda sağlayacağı alan sağlık olarak ön plana çıkıyor. Birçok işveren, üretkenlik, maliyet ve tüm çalışanlarındaki iyileşmeleri görebilmek için sağlıkla ilgili giyilebilir programlarını uygulamaya yöneliyor. Gartner’ın tahminlerine göre Amerika’da birçok çalışanın işe girme koşulu olarak sağlık ve fitness takip cihazları takması gerekecek.
Giyilebilirler, konum temelli verilerin de daha iyi oluşturulmasını sağlayacak. Bu veriler sayesinde çalışanların verimliliği kolayca en üst seviyeye çıkarılabilecek. Büyük kolaylıklar sunan giyilebilirlerin optimize edeceği sadece üretkenlik olmayacak. Eğer giyilebilirler yayılmaya devam ederse, kolaylık sağladığı alanların hiçbir sınırı olmayacak.
Tabii ki giyilebilir teknoloji, birtakım endişeleri de beraberinde getiriyor. Bazı çalışanlar, sağlık durumlarının devamlı olarak işverenleri tarafından incelenmesini istemeyebilir. Bunun yanında giyilebilirlerin sık kullanımı aynı zamanda nesnelerin interneti (IoT) cihazlarında bir patlamaya daha sebep olacaktır. Dolayısıyla bu cihazları kullandırırken firmaların IoT cihazlarına karşı sıkça gerçekleştirilen saldırıları kesinlikle göz önünde bulundurması gerekiyor.
Her şey dikkate alındığında karşı karşıya kalınabilecek potansiyel sorunların hiçbiri çözülemeyecek şeyler değil. Gelişmekte olan her şey gibi giyilebilirlerin de bir uyum süreci var. Bu süreç sırasında bu sorunların üstesinden gelinerek geriye sadece sağlayacağı faydaların kalacağına inancım tam.
Yazar hakkında:
Gökhan Arıksoy
Elektronik Mühendisi olan Gökhan Arıksoy, 1993 yılından bu yana yurt içi ve yurt dışında Siemens, SAP ve Software AG gibi şirketlerde ülke müdürü, ülke satış direktörü, satış yöneticiliği gibi farklı rollerde önemli deneyimler kazanmıştır. Son olarak, bir yazılım ve danışmanlık şirketinin CEO görevini yürütmüş ve bankacılık, tüketici finansmanı, sigortacılık, hayat ve emeklilik, telekomünikasyon, hızlı tüketim ve perakende sektörlerinde büyük ölçekli projeler gerçekleştirmiştir.
Gökhan Arıksoy, iş süreçleri modelleme ve servis odaklı mimari, büyük veri ve iş analitikleri, insan kaynakları ve kurumsal performans yönetimi, ana bankacılık ve sigortacılık konusunda kapsamlı tecrübeye sahiptir.
2016 yılından bu yana Harvard Business Review’de Blogger olmanın yanı sıra, xTRlarge’da ağırlıklı olarak Endüstri 4.0, blok zinciri, yapay zeka, makine öğrenme, derin öğrenme konulu yazılar yazmakta olan Arıksoy, aynı zamanda TÜSİAD üyesidir. 2018 yılında teknoloji lideri ve danışmanlık ortağı olarak Deloitte Türkiye bünyesine katılmıştır.