İşlerimizin ve kişisel yaşamlarımızın giderek dijital hale geldiği bugünlerde, ürettiğimiz, depoladığımız ve kullandığımız veri miktarı şaşırtıcı bir şekilde artmaya devam ediyor.
Yazan: Veeam Kıdemli Küresel Teknolojisti Michael Cade
Yapılan araştırmalar, Google üzerinden her gün 3,5 milyar arama gerçekleştirilirken, YouTube üzerinden de günde 4,3 milyon video izlendiğini gösteriyor. Facebook’a ise her gün 350 milyondan fazla fotoğraf yükleniyor. 2025 yılına kadar, küresel olarak her gün 463 eksabayt veri oluşturulacağı tahmin ediliyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının çevrimiçi olduğu bugünlerde, depolamamız ve yönetmemiz gereken veri miktarında patlama yaşanacağı ise bilinen bir gerçek.
Veri, bugün tüm kuruluşların ortak paydası durumunda. İster günlük rutin aktiviteler, ister insanlığın en büyük soruları hakkındaki düşüncelerimizi şekillendiren yeni bilgiler olsun, veri, insan zekasını ve anlama yeteneğini her geçen gün daha da güçlendiriyor.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak, elimizdeki mevcut veri depolama teknolojilerini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Ürettiğimiz şaşırtıcı miktarda veri nedeniyle, önemli ölçüde güç ve soğutma gerektiren veri merkezi teknolojilerinin bakımları ve takipleri konusunda pek çok zorlukla karşılaşıyoruz. Verilerin hacmi ve erişim hızı arttıkça, elimizdeki teknolojilerle gelecekte büyük bir darboğaza girmek kaçınılmaz gözüküyor. Şu an kullanılan sunucular, sabit sürücüler ve flaş bellek gibi donanımlarda da gelecekte bozulmalar olabilir. İlk bakışta olası görünmese de, doğadan veri depolama hakkında öğrenebileceğimiz çok şey var! Tam da bu noktada DNA, hayati bilgileri korumak ve arşivlemek konusunda rakipsiz ve benzersiz bir geçmişe sahip.
Doğanın Depolama Alanı
Mevcut depolama cihazlarımıza bir alternatif, DNA tabanlı veri depolama olabilir. DNA, hayat yaratan birincil rolüyle birlikte ultra kompakt yapısı ve çoğaltması kolay özellikleri ile de iki büyük avantaj sağlıyor. New Scientist’e göre bir gram DNA potansiyel olarak 455 eksabayt veri tutabiliyor. Bu miktar şu anda, dünyadaki tüm dijital verilerden çok daha fazlası anlamına geliyor. DNA’nın kendisi oldukça narin bir yapı da olsa, doğru koşullarda saklandığında inanılmaz derecede sağlam kalabiliyor. Washington Üniversitesi ve Microsoft araştırmacıları geçtiğimiz yıl tüm süreçleri otomatik olarak yürütebilen Dünyanın ilk DNA veri depolama cihazını duyurdu. Araştırmacılar bu DNA cihazını kullanarak “Hello” kelimesini DNA’ya kodladılar ve bir bilgisayar tarafından okunabilen verilere geri dönüştürebildiler.
DNA’dan cama veri depolama
Geleceğin veri depolama ortamını bulma yarışında, başka bir malzeme ise cam. Microsoft’un Silica Projesi, depolama ortamı olarak kuvars cam kullanımını kanıtladı. Lazerler ile camın yapısı kalıcı olarak değiştiriliyor ve makine öğrenme algoritmalarıyla okunabilen veriler yapısı değiştirilen cama depolanabiliyor. Cam, standart depolama ortamlarında olduğu gibi düzenli bakım gerektirmeksizin arşivleme ve yedekleme için muazzam olanaklar sunuyor.
Bu tür teknikler sürekli olarak geliştirilse de, DNA’nın veri depolamada ticari olarak kullanılabilmesi için veri kodunun çözülme süresi ve maliyetler düşürmelidir. Örneğin, bilim insanları dijital verileri 2012’den beri DNA’da depolamayı denerken, bu 5 baytlık “Hello” mesajının yazılması ve sonra tekrar okunması 21 saat sürdü. Tüm bunlara rağmen yeni teknolojilerde ilerleme devam ediyor, 2001’de bir insan genomunu sıralamak 100 milyon dolara mal olurken bugün bu işlem iki gün sürüyor ve 1.000 dolara mal olabiliyor.
Şirketler yedekleme işinde DNA ile dönüşüm sağlayabilir. Böylece arşivler, veri merkezleri ve bunların oluşturduğu ayak izleri ortadan kalkabilir. Bir gün, dünyanın tüm verisi, gözlemlemek için mikroskoba ihtiyaç duyulacak kadar küçük bir şeyde saklanabilir. Daha da fazla veri ürettiğimiz ve mevcut depolama teknolojilerimizin sınırına ulaştığımızda, güçlü alternatiflerin değeri daha da artacaktır. Bugünün karmaşık yedekleme teknolojileri yerine, veriler, bir kez oluşturulan ve herhangi bir canlı hafızanın çok ötesinde olan tek bir yere kaydedilebilir. Yeni nesil depolama teknolojisi aslında zaten yanı başımızda, sadece onu nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekiyor.